“Siz, gezegeninizde meydana gelecek değişimlere tanık olmak ve katkıda bulunabilmek için bu zamanda enkarne oldunuz. Çok fazla beklemeniz gerekmeyecek, değişim yakında vuku bulacak. Her birinizin içinde bu değişimleri görme, insan bilincinde ve yerkürede meydana gelecek olayları deneyimleme özlemi var. Yerküreniz gerçekten
hareketlendi. Sözcükleriniz o esrime dolu patlamayı tarife yetmeyecek. Gezegen üzerindeki her bir atom ve molekülün ilahi bir ışıkla parladığı o günlerde neler olacağını hayal bile edemezsiniz! Geçiş gerçekleştiğinde, varlıklar kafileler halinde en coşkulu övgü şarkılarını ve ilahileri söyleyerek gezegeninize inecekler. Onlar görünümleri size benzemeyen varlıklardır, onları göremeyeceksiniz, ama yine de Tanrısallığı algılayabileceksiniz. Şekil ve cesamet artık önemli olmayacak, her şeyde Tanrıyı göreceksiniz. Bu öylesine sihirli, öylesine büyülü bir zaman olacak!” P’TAAH
BİRİNCİ CELSE ( 29 Ağustos 1991)
Selam sevgili dostlarım, ben P’taah. İnsanlığın tohumu yıldızlardan gelmedir. Nice çağlar, yazılı tarihinizden nice devirler önce yıldız halkları (uzaylılar) gezegeninizi tohumlamışlardır. Onlar asla insanlıktan uzakta değildiler, binlerce yıl boyunca geliş ve gidişler olmuştur. Kadim metinlerinizde, o zamanın insanlarıyla, tanrısallık mertebesine erişmiş yıldız halkları arasında buluşmalar gerçekleştiğini anlatan, sonradan mitolojiye dönüşmüş pek çok bilgi vardır. Aslında yıldız halkları sizlerden daha tanrısal değildirler. Aranızdaki tek fark, yıldız halklarının tanrısallığın ifadeleri olduklarını bilmeleri, sizinse bunu unutmuş olmanızdır. Bu gezegenin insanları benliğin BENLİK’ten ayrı düştüğü bir hal içinde yaşamaktadır. Siz bir tanrısallık ifadesi olduğunuzu unuttunuz!
İnsanların büyük çoğunluğu, fiziksel hayatın kendileri için tek şans olduğuna inanmakta. Ama öyle değil, inansanız da inanmasanız da tekrardoğuş bir olgudur. Bazı dinler tekrardoğuştan söz ediyorlar, fakat bu inanca evrensel gerçekle uyum içinde olmayan pek çok dogma eklenmiştir. Tekrardoğuştan söz eden birçok doğu dininde, bugün yaptığınızın cezasını yarın çekersiniz şeklinde bir düşünce var, yarın derken günlerden değil enkarnasyonlardan söz ediyoruz. Bu böyle değil, cezayı düşündüğünüz zaman yargılanmayı da düşünmüş oluyorsunuz, ama zihninizin dışında yargı diye bir şey yoktur.
Evrende yargılama yoktur, bunu anlamanız önemli, çünkü benlikle BENLİK arasında ayrılığa neden olan şeylerden biri de yargıdır. Siz benliği çok haşin şekilde yargılıyorsunuz. Bazı kadim dinlerin hayat çarkı diye adlandırdığı tekrardoğuş gerçekten bir çark gibidir. Ruh enerjisi diye bir şey vardır, o her enkarnasyondan sonra kaynağa geri döner, bu geliş gidiş bir sonraki ve daha sonraki enkarnasyonlarda da devam eder. Herkes geçmiş hayatlarında kim ve ne olduğu konusunda büyük bir merak içinde. Gerçek şu ki siz geçmişte herşey oldunuz. Birine, geçmişte Kleopatra ya da Napolyon olduğunu söylediğinizde insanlar çok mutlu oluyorlar. Ama biri çıkıp, “bu olanaksız, çünkü Kleopatra bendim” dediğinde şaşırıyorlar. Oysa Kleopatra diye bilinen varlığın ruh enerjisinin parçalarını oluşturan belki binlercesi var. Anlıyor musunuz? Parçalar çıktıkları kaynağa geri dönerler, çark dönmeye devam ettikçe daha da çoğalırlar. Sonuç olarak sevgili varlıklar, hepsi de BİR’in parçalarıdır, ayrılık yoktur, siz var olan her şeysiniz, siz O’sunuz!
Dışarı bakarken, aslında kendi varlığınızın yansımalarını görmektesiniz. Henüz küçük bir bebekken insanlığın kolektif bilincine uzanır her şeyi oradan alırsınız, böylece ülkenize, ırkınıza ve ortak kültürünüze özgü bir inanç yapısı edinirsiniz. Hepinizde ortak olan şeyse yargılamadır, çocukluğunuzdan itibaren yargılamayı öğrenirsiniz, yetişkin olduğunuzda yargılama artık katı bir kalıp haline gelir, sonra onu kendi dışınıza projekte edersiniz. Şunu bilin ki, dışınızda mevcut her şey sizin yansımanızdır. Siz geçmişte insan davranışlarının her veçhesini sergilediniz, kurban oldunuz, suçlu oldunuz, kendi realitenizi kendiniz yarattınız. Aslında yüce bir enerjisiniz, ama kendi gücünüzün farkında değilsiniz. Artık bunu anlamanın zamanıdır. Yerküreniz devresel bir değişim geçirmektedir, insanlık bilinci de. Birçokları için korku dolu bir zamandır bu, ama onu yaratan sizsiniz, yarattığınız şeyi değiştirecek olan da sizsiniz. Değişimleri ya korkuyla ya da sevgiyle yaratabilirsiniz. Eğer korkuyla yaratırsanız, gezegeninizin yıkımıyla yüz yüze geleceksiniz, eğer sevgiyle yaratırsanız, yıkıma gerek kalmayacak. Zamanla hiçbir şeyin katı ve değişmez kalıplar halinde yaratılmadığını anlayacaksınız.
Çok boyutluluktan söz ederken, sadece ulaşamayacağınız alemlerden değil, dünyanızdan da söz ediyoruz. Anlayacağınız, bu tek bir dünya, tek bir hayat değildir, değişmez durumlar yoktur. Gerçekte ne kadar varlık varsa, o kadar da boyut vardır. Her biriniz kendi evreninizin güneşisiniz, her biriniz kendi evreninizi yaratırsınız. İstediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz, gezegeninizde herkese yetecek kadar bolluk var.
Tezahür ettirme sanatı çok iyi bildiğiniz bir şeydir, çünkü onu her gün uygulamaktasınız, ama onun nasıl işlediğini anlamıyorsunuz. Bolluk yaratabilirsiniz, sevinç ve gönül dolusu kahkaha yaratabilirsiniz! Dünyanızda sadece iki ifade biçimi var sevgili varlıklar, biri sevgidir diğeri de korku, sevgi ifadesi olmayan her şey korku ifadesidir. Her zaman seçme özgürlüğüne sahipsiniz, ya sevgiyi ya da korkuyu seçersiniz. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Bilincin genişlemesi için daha etkili bir yol yok mu?
P’taah- Ne kadar çok arayış içinde olursanız, ne kadar acele ve telaş ederseniz, ilerleme o kadar yavaş olur. Yapmanız gereken şey yaşamın akışına uymaktır. Buna “olmak” denir. Daha çok oynayın, daha çok gülün. Bu bir “yaplar” ya da “yapmalar” meselesi değildir. Doğru ve yanlış, iyi ve kötü diye bir şey yoktur, aslında yanlış karar diye bir şey de yoktur. Her şey bir öğrenme sürecidir, burada oluşunuzun sebebi de budur. Aydınlanma konusunda kaygılandıkça o giderek sizden uzaklaşır. Yargılama yoktur sevgili varlıklar, bulutların içinde oturan ve sizi yargılayan ak sakallı bir Tanrı yoktur, tüm gökyüzünü araştırdım öyle bir Tanrı bulamadım ben! Tanrı her şeydir, O aynı zamanda sizsiniz.
Soru- Eğer izlenecek iki yol varsa hiçbirini yargılamamak gerekiyor, ama hangisini izlemeli?
P’taah- Hangisi kalbinizin şakımasını sağlıyorsa onu izleyin. Siz bir sevgi kaynağından geliyorsunuz, öyleyse yanlış karar nasıl olabilir ki? Yanlış ve doğru yalnızca insanların zihninde vardır. Ama ayırt etme yeteneğini gözardı etmeyelim, yargısızlıktan söz ederken sağduyudan yoksunluğu kastetmiyoruz. Ayırt eden biri olabilirsiniz, şunu ya da bunu tercih ediyorum diyebilirsiniz. Yargılamaya gelince, o aslında bir şeyi iyi ve kötü, doğru ve yanlış haline getirmektir. Kötü olarak yargılanan şey genellikle korkunun sonucudur. Bir kimseyi davranışlarından ötürü yargıladığınız zaman, bilin ki o yargı sizin bir yansımanızdan ibarettir.
Soru- Nasıl oluyor da insanın bir şeyi tezahür ettirme girişimi bazen gerçekleşiyor, bazen de gerçekleşmiyor?
P’taah- Eğer düşünceyi duyguyla kucaklıyor ve hissediyorsanız tezahür olayını gerçekleştirirsiniz. Örneğin para hakkında olumsuz düşünceler taşıyorsanız, ne kadar dua etseniz de paranın gelip sizi bulması zordur, çünkü tüm realitenizi yaratan inançlarınızdır. Üzerinde oturduğunuz zeminin katı olduğuna inanırsınız, oysa yerkürenin içinde büyük uygarlıklar yaşamaktadır!
Korktuğunuz şeyi kendinize çekersiniz. İnsanlık düşüncenin zihne ait olduğuna, zihnin dışında bir gerçekliği bulunmadığına inanır. Fakat öyle değildir, düşünce bir enerji dalgasıdır, kapsamına giren her şeyi kendine çeken elektromanyetik bir enerjiye sahiptir. Bir düşünceyi evrene saldığınızda, realitenizi onunla birlikte yaratmış olursunuz. Eğer duyguyla kucaklanmış bir düşünce üretiyorsanız, tüm evren onu yaratmak için kendini yeniden düzenleyecektir. Kaza diye bir şey yoktur, rastlantı diye bir şey de yoktur, hepsi sizin tarafınızdan yaratılır.
Soru- Biri öldüğünde tam olarak ona ne olur?
P’taah- Öldüğünüzde bilincinizi de birlikte götürürsünüz, enerjinizi birlikte götürürsünüz. Birçok insan fiziksel olarak artık mevcut olmadığını pek anlayamaz, çünkü kendini hala bir bedene sahipmiş gibi hisseder. Bazıları cennet ve cehenneme inanır, zihinlerinde onlara dair bir imaj vardır, öldüklerinde tam anlamıyla buldukları da o imajdır. Bazıları da ölümden sonra hiçbir şey olmadığına inanır, işte en çok şaşıranlar onlardır!
İKİNCİ CELSE ( 6 Eylül 1991)
İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Size İsa Mesih’in insanoğlunun günahının kefaretini ödemek için kendini feda ettiği öğretilmiştir. Hayır, İsa Mesih ölümü sizin için değil, kendi benliği için deneyimledi. O bir gösteriydi, amacı ölüm diye bir şeyin olmadığını göstermekti. Her şeyin nasıl tersine çevrilerek sunulduğunu görüyor musunuz? Doğduğunuz günden bu yana suç ve günah kavramlarıyla büyütüldünüz, yargı da işte böyle doğdu. Çocukluğunuzdan beri taşıdığınız bu travma hala devam ediyor.
Hepiniz değerli olmadığınıza, sevgiye layık olmadığınıza inanırsınız. Bedenle sınırlı olduğunuza, düşüncelerinizin kafanızın içinde kalan bir şey olduğuna inanırsınız, bu böyle değildir. Kendinizi diğer şeylerden ayırdıkça Bütün’den, Benlik’ten de ayırmış olursunuz. Aynaya bakın ve eşsiz bir mücevher olduğunuzu, insanlık denen mücevherin bir faseti olduğunuzu bilin, ama tek bildiğiniz ıstırap ve yalnızlıktır. İnsanlık ve evren erkek enerji denen enerjiyle işlemektedir, bu “yapma” enerjisidir. İnsanlar sadece yapıyorlar, oysa artık “olmaları” gerekmektedir. Erkek enerji uğraş vermedir, organizasyondur, hamle yapmaktır. Dişi enerji ise besleyendir, izin verendir, kendinden veriştir. Hangi cinsten olduğunuz önemli değil, çünkü ruhun cinsiyeti yoktur. İnsanlık, kadın cinsi de dahil erkek enerjiden gelmiştir, yapmaya, hayatta kalmaya çalışır. Sizin kültürünüzde dişi enerji hor görülmektedir, bu erkek enerjiyi kötülemek anlamına gelmez, erkek ve dişi enerjinin dengelenmesi gerekir. Kuş nasıl tek kanatla uçamıyorsa, insanlık da dengelenmemiş enerjiyle yol alamaz.
Denge meydana gelirken bunun yansımaları gezegeniniz üzerinde görülecek. Dünya ölçeğinde alabildiğine uyumsuz birçok şey meydana gelecek. Değişimler gerçekleşirken birçok insan korku ve üzüntü içinde olacak. Siz burada olmayı, bu değişimlere tanık olmayı seçtiniz. Bunu değişimlerin uyumlu şekilde gerçekleşmesini kolaylaştırmak ve ölüm diye bir şeyin olmadığını anlayabilmek için yaptınız. Olayları ve hayatınızı değiştirebileceğinizi bildiğinizde korku içinde olmayacaksınız. Aslında felaket dediğiniz şeylere fırsat diyebilirsiniz, korkunç gibi görünen şeyler aslında sevinç ve kutlama nedeni olabilir, çünkü bunlar yeni düzenin ve değişimin habercisidir. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Yeni düzen derken politikacıların sözünü ettiği düzeni kastetmiyorsunuz değil mi?
P’taah- Bizim sözünü ettiğimiz yeni düzen, üçüncü boyuttan dördüncüye geçişle ilgilidir. Bu düzene geçtiğinizde fizik maddeyi nasıl yaratacağınızı öğrenecek, galaksiler arasında yolculuk yapabileceksiniz. Ruh enerjinizin parçaları hem burada, hem ötelerde olduğuna göre, iletişiminizin telepatik olacağını, her atomun ve molekülün ışınsal enerjisini okuyabileceğinizi anlayacaksınız. İşte yeni düzen budur.
Soru- Olayları akışına bırakmak ve gerçekleşmesine izin vermek mi gerek?
P’taah- Evet tastamam öyle, yarın diye bir şeyin olmadığını biliyor muydunuz? Sadece şimdi vardır, şimdideki sevinci ya da acıyı dolu dolu yaşamalı, onu tümüyle kucaklamalısınız, çünkü yarınınızı ancak böyle yaratırsınız. Sizin zaman kavramınız yereldir, bu uzay-zaman (madde) sürekliliği dışında farklı bir zaman mevcuttur. O sadece şimdidir, geçmişte yaşar ve geleceğiniz için kaygılanırken şimdiyi hep gözden kaçırırsınız. Oysa geleceğin her anını içinde bulunduğunuz an’da yaratırsınız.
Eğer gelecek konusunda tasalanıp, “ben şunu istiyorum, onun şu şekilde, şu zamanda olmasını istiyorum” derseniz ne olacağını sanıyorsunuz? O anda milyonlarca olasılığı iptal etmiş olursunuz. Büyük tezahür sanatı şöyle demenizi gerektirir: “Varlığımın Tanrısından şunu diliyorum” deyip o dileği evrene salın ve bilin ki o şimdiden olmaktadır. İsteğinizin tezahür etmesi biraz zaman alabilir, bu sadece onun nasıl gerçekleşeceğini bilmemenizdendir. Dogmatik davrandığınız ve isteğinizi kesin hatlarıyla belirlediğiniz zaman, olasılıkları derhal değiştirmiş olursunuz, çünkü bu suretle saf dışı ettiğiniz milyonlarca değişken vardır.
Soru- Bilincimizin yükseltilmesinde bedenimizin rolü nedir? Bedenimiz gerçekten önemli midir?
P’taah- Doğrusu beden harikulade bir taşıttır, ruhu barındıran bir tapınaktır! Bedeniniz yüzlerce yıl dayanacak şekilde tasarlanmıştı, oysa siz o kadar dayanıklı olmadığına inanıyorsunuz o da dayanmıyor. Bedeniniz bu realite boyutunu deneyimlemeniz için verilmiş bir araçtır, kendi hücresel belleği vardır. Gezegeninizin dokusunda bulunan her şey onun dokusunda da vardır, çünkü o buraya aittir.
Bedeninizi hor gördüğünüzü gözlemledik, pek çok spiritüel insan bedeninin önemli olmadığına inanıyor. Bunlar ellerinden gelse bedenlerinden kurtulmak için her şeyi yaparlar, bedenlerinin cennete ulaşmalarını engelleyen bir şey olduğunu sanıyorlar. Onu yüce bir ifade olarak seçtiklerini, onun Tanrısal bir ifade olduğunu anlamıyorlar. Beden tezahür etmiş ruhtur, sürekli olarak sizinle konuşur, bir barometre gibidir. Bedendeki rahatsızlık, sadece benliğin rahatsızlığının bir göstergesidir. Şunu iyi bilin ki bedenin öldürülmesi çok zordur, eğer gerçekten neşe ve uyum içindeyseniz, bu hemen hemen imkansızdır. O durumda zehir bile içseniz, zehri otomatik olarak dönüşüme uğratabilirsiniz.
Soru- Neden bazen rüyalarımızda gördüklerimiz ertesi gün olacakları tam olarak yansıtıyor?
P’taah- Uyku çok boyutluluğunuzu deneyimlemenize olanak sağlar. Rüyalar sadece alacağınız dersler için değil, aynı zamanda yüce serüvenler için de deneyimlenir. Aslında uyurken yolculuk yaparsınız, fiziken temas halinde olmadığınız insanlarla buluşursunuz. Hem bu gezegendeki, hem de diğer gezegenlerdeki varlıklarla birlikte olursunuz. Rüya halinde çok faal olursunuz, eğer öyle olmasaydı mevcut olamazdınız. Aslında rüya hali asıl realitedir, gerçektir! Rüya halindeyken şimdi yaşadığınız hayat rüya gibi görünür.
Soru- Fiziksel bir hastalığa yakalandığımızda hastalığa sebep olan şey nedir?
P’taah- Buna duygusal rahatsızlık denir. Bedeniniz duygusal esenliğinizin ya da rahatsızlığınızın ifadesidir. O aynı zamanda kendiniz ve çevreniz hakkındaki inançlarınızı da yansıtır. Eğer güvenli bir evrende yaşadığınıza inanıyorsanız, evrendeki her şey o inanca uygun hale gelmek için kendini yeniden düzenleyecektir. Eğer bir kurban olduğunuza inanıyorsanız kurban olursunuz! Duygusal olarak bir acıyı yansıttığınızda, beden de o acıyı yansıtacaktır. Eğer yetersiz ve değersiz olduğunuza inanıyorsanız, hayat da bu inancınızı size yansıtacaktır. Istırap çekme korkunuz sizin için bir duyarsızlık ve incinmezlik duvarı örer, bu incitilme korkusudur. İncinmezlik duvarını, acıyı hissetmek zorunda kalmamak için örersiniz, ama bu işe yaramaz, çünkü sadece korku ve duyguları kilit altına almış olursunuz. Eğer duyguya kendini ifade etme fırsatı vermezseniz, beden size bir şeyler yapmanız gerektiğini anlatmak için bir rahatsızlık, bir hastalık yaratacaktır.
Hiç kimse hastalık kapmaz. İnsanlar o kötü ve küçük virüsler tarafından etkilenebilir olduklarına dair bir fikir inşa etmişlerdir. Hiç de öyle değildir, siz kurban değilsiniz, o hastalığı yaratan sizsiniz. İnsan bilinci bir duruma dahil olur ve duygusunu ifade eden bir şey yaratır. Biz şimdi suçluluk duygusundan, kabullenme, sevgi ve destek yoksunluğundan söz ediyoruz. Biz değersizlik duygusundan, çocukluklarında büyük travmalara maruz kalmış insanlardan söz ediyoruz. Kendi realitenizi yarattığınızı anlamalısınız, yani yoğun duyguyla kucaklanan düşüncenin maddeyi, fizik realiteyi yarattığını! Size ilaç kullanmayın demiyoruz, çünkü insanlık onun hala işe yaradığına inanmaktadır! (Sayfa: 41-61)
ÜÇÜNCÜ CELSE (11 Eylül 1991)
En güçlü aracınız olan düşünce kendine ait bir güce, elektromanyetik bir enerjiye sahiptir. Bu enerji evrene gönderdiğini kendine çeker. Eğer sevginin, aşk ilişkilerinin acı verici olduğuna inanıyorsanız, eğer sevilmeye layık olmadığınıza inanıyorsanız elbette tam da bunları kendinize çekersiniz. Kendinizi tam anlamıyla sevdiğinizde bu tüm evrene yayınlanır ve benliğin BENLİK ile bir olduğunu idrak etmenize yardımcı olur. İşte bu olma haline izin verdiğinizde, benliğinizdeki dişi ve erkek enerjiler arasında bir denge yaratırsınız.
Kim olduğunuzu bilinceye dek, insani bilincin ötesindeki bilgiye ulaşamazsınız. İnsanlığın bilgisi kolektif bilincin alanı içindedir. Belli bir enerji, kimilerine göre belli sayıdaki insana bağlı bir şeydir, ama aslında bu sayısal olmaktan çok titreşim gücüyle ilgilidir. Bilme titreşimi belli bir sınıra, belli bir perdeye ulaştığında rezonans değişir ve dev bir sıçrayış meydana gelir. Böylece tüm insanlık bilinci bilme konusunda dev bir atılım yapar. Bu sıçrayış entelektüel bilgiyle gerçekleşmez, her birinizin kalbindeki ruhsal biliş olmadıkça akli biliş meydana gelemez. Şimdiye dek kültürünüzde akıl duyguyu hor görmüştür, oysa siz duyguyla güçlendirilmiş titreşim frekanslarısınız, Tüm Varolan’ın duyguyla güçlendirilmiş düşüncesisiniz! İmgeleme gücü sahip olduğunuz en büyük araçtır, o en büyük hızlandırıcı ve yaratıcıdır, sizi zaman ve uzayın ötesine taşıyabilir, duygu da aynı şeyi yapabilir. Dişi enerji bir kez daha sizi duygunun ne olduğu konusunda bir anlayışa ulaştıracaktır. İnsanlık sezginin yanlış bir şey olmadığını giderek anlamaya başlıyor, sezgi dediğiniz şey dişi enerjidir.
Duygu enerjidir, her şey enerjidir. Sevinç duyduğunuzda bedendeki tüm enerji noktaları açılır. Sevinç göbek bölgesinden başlayıp hiçbir dirençle karşılaşmadan açık olan tüm enerji merkezlerinde (çakralarda) dolaşır ve kalbiniz canlanır. O sevinç anında geçmiş ve gelecek olmaksızın şimdide yaşamaktasınızdır. Bedeninizin her atomu, her molekülü sevinçle rezonansa girer. Neşeli ve mutlu insanlar asla bedensel rahatsızlık çekmezler. Acı vereceğinden korktuğunuz durumlarda göbeğinizdeki enerji merkezi kapanır, acıyı göbeğinizde hissedersiniz. Yargı göbeğinizde hissettiğiniz çelik pençeler haline gelir ve enerji bir çıkış yolu bulamaz, onu yaratan yargıdır. Acı birikicidir sevgili dostlar, sizler onu binlerce yıldan beri tanıyorsunuz. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Bizim mükemmellik hakkında oldukça uzun bir düşünce tarihimiz var. Mükemmel insan ya da mükemmellik diye bir şey var mıdır?
P’taah- Mükemmellik ya da mükemmel olan, sizde inanılmaz bir ikiye bölünmüşlük duygusu yaratır, çünkü mükemmellikten anladığınız tamamlanmış, bitmiş bir üründür, öyle değil mi? Oysa ne siz, ne de başka realitedeki herhangi bir şey bitmiş, tamamlanmış değildir, asla da olmayacaktır, çünkü bir şey biterse artık yoktur. Her şey büyüme ve genişleme hali içindedir, devinimsiz kalamaz. Hareketsiz tek molekül bile yoktur, aksi halde var olamazdı. Ne makrokozmosta, ne de mikrokozmosta devinimsiz bir şey vardır. Öyleyse hepinizin ulaşmaya can attığı mükemmellik hali bir saçmalıktan ibarettir. Aydınlanmış üstatlar olduğunuzda, her şeyin bitmiş olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz, hayır bitmeyecek, çünkü realite boyutları sonsuzdur. İlk Neden’in enerjisi durağan değildir, o devinimsiz kalamaz. Model olarak önünüze konmuş mükemmellik sizi tutsaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Ne yazık ki dininiz, özgürlüğünüzü engellemeyi amaçlayan ve sizi zincire vurulmuş halde tutan bir tutsaklaştırma vasıtası olagelmiştir.
Soru- Yargı gelişmemizi sürekli engelliyor, onu nasıl terk etmeli?
P’taah- Yargıyla ayırt etmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Farkı anlayabiliyor musunuz? Şu yanlıştır, şu doğrudur, şu iyidir, bu kötüdür dediğiniz zaman bu bir yargıdır. Ayırt etmeye (tefrik yeteneğine) gelince; bu bir davranış şekli, bu da bir diğeri, benim tercihim şudur dediğinizde bu ayırt edebilmedir, yani yargısız tercihtir.
Aydınlanma peşinde koşan insanların yaptıkları en büyük gaf nedir biliyor musunuz? Onlar yargının kabul edilemez bir davranış olduğunu söylerler, böylece yargıyı yargılamış olurlar. Bu budalaca değil mi? Yargıyı yanlış diye nitelemek, eski görüşlere geri dönmek demektir. Yargı geçerlidir, çünkü vardır, o da Tanrısal bir veçhenizdir. Değişiklik yaratmanın tek yolu, yargılayıcı olduğunuzu kabul etmek ve onu kucaklamaktır. Yargıyı ancak kabul ettiğinizde değiştirebilirsiniz, ama inkar ettiğinizde, yok etmeye çalıştığınızda güçlendirmiş olursunuz. Unutmayın, neyi yadsırsanız onu güçlendirir ve kendinize çekersiniz.
Soru- Çoğu zaman bir neden olmaksızın birdenbire uyanıyorum, bunun sebebini açıklar mısınız?
P’taah- Nedenlerden biri dünyevidir, beden gevşemiş haldeyken bazı kaslarda spazmlar olur. Bir başka nedense, bilincin bedenden ayrılmasıyla ilgilidir. Bilinç bedenden ayrılmaya hazırlandığında, bedenin titreşimi hızla yükselir. Bilinç ayrılmak için uygun vaktin henüz gelmediğini bilir ve bedene hızlı bir geri dönüş yapar, işte sizi uykunuzdan uyandıran budur.
Soru- Düşüncenin bir araçtan çok daha fazla bir şey olduğunu söylediniz, bu konuyu biraz açar mısınız?
P’taah- Evreninizi yaratan şey düşüncedir, bu yüzden düşünce bir tezahür ettirme aracıdır. Realitenizde meydana gelen şeyler düşünce olmadan gerçekleşemez, anlıyor musunuz? Örneğin, dünyada bir savaş varsa, o savaşı önceden düşünmüş biri olmadan savaş gerçekleşemez. Herhangi bir şeyin, fiziksel realitede tezahür etmeden önce düşüncede başlamış olması gerekir. Siz de bir düşünce ürünüsünüz, fizik madde aslında bilinçtir ve bilinç düşüncedir. Düşünce aynı zamanda bir güç kaynağıdır, şu anda bilginizin ötesindeki bir teknolojiden söz ediyoruz. Sizden daha üstün teknolojilerde düşünce bir güç, adeta bir yakıt olarak kullanılmaktadır. Bilgisayarlarınız şu anda elektrikle çalışıyor, oysa gelecekte uygulanacak bir teknolojiyle bilgisayarlarınız düşünceyle çalışacaktır.
Fizikçileriniz şimdi anlamaya başlıyorlar ki, maddeyi yaratan düşüncedir. Evet, siz Tüm Varolan’ın düşüncesisiniz! Düşünce, ışıktan daha yüksek bir titreşim tayfındadır, oysa fizikçileriniz bir zamanlar ışıktan daha çok titreşen bir şey olmadığına inanıyor, dolayısıyla hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı yol alamayacağını söylüyorlardı, ama durum böyle değildir. Eğer isterseniz eşyayı yoğunlaştırılmış düşünce gücüyle hareket ettirebilirsiniz, ama yapamıyorsunuz, nedenini hiç merak ettiniz mi? Yapamıyorsunuz, çünkü yapamayacağınıza inanıyorsunuz. Eğer kalın bir duvarın içinden yürüyüp geçmeyi isterseniz onu da yapabilirsiniz, ama geçemeyeceğinize inanıyorsanız geçemezsiniz.
Soru- Geçmişteki ruhsal üstatların hepsi erkek, İsa, Buda ve sizin gibi varlıkların erkek olmasının özel bir nedeni var mı?
P’taah- Özel bir nedeni yok. Tarihiniz boyunca erkek enerjiye ağırlık vermiş, dişiyi dışlamışsınız. Bunu aslında dişiden korktuğunuz için yapıyorsunuz, kadının güç sahibi olması sizi korkutuyor. Oysa kadın hayatın yaratıcısı olagelmiştir, bu durum şimdi değişiyor. Biz üstatlar hangi cinsiyetten olursak olalım, aslında erkek enerjiyi temsil etmiyoruz, size bir erkek olarak hitap etmemiz, daha fazla ilginizi çektiği için kendimizi öyle takdim ediyoruz. Yani çarpıtılmış bilincinize daha kolay ulaşabilmek için böyle yapıyoruz. Ruhun cinsiyeti yoktur sevgili varlıklar, siz hayatlar boyunca kah kadın, kah erkek oldunuz. Ruh cinsiyet ötesi bir şeydir, var olan her şeyi kendinde toplayıp bütünleştiren bir şey. (Sayfa: 63-86)
DÖRDÜNCÜ CELSE (18 Eylül 1991)
Selam sevgili varlıklar, ben P’taah. İnsanlık, TümVarolan’ı kişileştirme eğilimindedir. Kişileştirme eğilimine girdiğinizde Kaynağı da sınırlamış olursunuz. Siz aslında bir titreşim frekansısınız, düşünce de bir titreşim frekansıdır, yani hepiniz Kaynağın düşüncesisiniz. Fizik realiteyi ve diğer şeyleri yaratan inanç yapınızdır. BENLİK’le uyum halinde olduğunuz zaman size her şey ifşa edilir, tüm bilgi, hepinizin düşlediği şey, galaksiler arası yolculuk ve evrenlerin bilgisi ayaklarınızın altına serilir! Ne kadar kitap okursanız okuyun, fizik biliminde ünvanınız ne olursa olsun yanıtı bulamayacaksınız, çünkü yanıt Tanrısallıkla rezonans halinde olmakta yatar.
İlk doğduğunuz andan, insanlığın kolektif bilinciyle ilk temasa geçtiğiniz andan itibaren hayatınızı buna göre inşa etmeye başlarsınız. İnsanlık kırık bir kalple yaşamaktadır, siz kalp kırıklığından ölüyorsunuz sevgili varlıklar, her biriniz ta çocukluktan beri yalnızlık, acı ve mutsuzluk içinde yaşıyorsunuz. Acı hakkında yargıda bulunmamayı ve onu nasıl kucaklayacağınızı anlayacağınız güne kadar, içinizdeki bilgiye nasıl ulaşacağınızı ve enerji merkezlerinizi nasıl harekete geçireceğinizi asla öğrenemeyeceksiniz.
Acı bir his değildir, o sadece hissetmeye karşı gösterdiğiniz dirençtir. Hayatınızdaki durumları yargılarken bırakın sevinç duygusu varlığınıza nüfuz etsin. Eğer böyle yaparsanız, direnç yok olur ve enerji kanalları açılır. Duygu enerjisi göbek çakrasından kalbinize, oradan da tepe çakrasına kadar yoluna devam eder, böylece evren boyunca yankılanır ve tüm bilinçle temasa geçer. Acı çekebileceğinize dair yargıda bulunduğunuz zaman, güneş sinirağı (göbek) bölgeniz hemen direncin pençesine düşer ve bu durum enerji merkezlerinizi kapatır. Enerji gidecek yol bulamayınca acı çekmeye başlarsınız. Çoğu zaman bu duygusal bir acı olduğu kadar fizik bir acıdır da. İncinmemek, acı çekmemek için ilk yaptığınız şey, ardına saklanacağınız bir duvar örmektir, fakat bu hiçbir işe yaramaz.
Öyleyse çare değişim dönüşümdür. İlk adım sorumluluk almaktır, çünkü realitenizi kesinlikle kendiniz yaratırsınız. İkinci adım yargıdır, size haksızlık etmiş birini suçladığınızda sorumluluk kabul etmiyorsunuz demektir. Oysa hayatınızda seçtiğiniz her şeyi deneyim kazanmak için seçersiniz. Her deneyim içinde bir mücevher gizlidir sevgili varlıklar. Şöyle demeniz en uygunudur: “Bu durumu ben ve bu kişi ya da kişiler birlikte yarattık, yargıda bulunmamam gerekir.” Eğer yargıda bulunursanız o da pekaladır, o da geçerlidir. O zaman da yargıyı kucaklamalı, kendinizi, o kişileri ve acıyı kutsamalısınız! Şunu bilin ki, hayatlar boyunca biriktirdiğiniz acıyı, içindeki mücevheri keşfedebilmek için siz biriktirdiniz, öyleyse her şeyi kucaklamalı ve kabul etmelisiniz. Böyle yaptıkça enerjiyi bastıran acının pençeleri gevşeyip çözülecektir, değişim dönüşüm böyle gerçekleşebilir.
Sevgili varlıklar, aslında yapılacak bir şey yoktur, değişim dönüşümü siz yapamazsınız. Eğer böyle bir şeye kalkışırsanız erkek enerjiyle iş görüyorsunuz demektir, buna uğraşmak, çabalamak denir. Oysa değişim dönüşüme izin vermelisiniz, izin vermek ve kabul etmek, hepsi bu! Bu da ancak gerçek kimliğinizi besleyerek yaratılır, buna teslimiyet denir. Kültürünüzde teslimiyetin soylu ve yiğitçe bir kavram olmadığını biliyorum, ama teslimiyet güçleri birleştirmek demektir, kim olduğunuzu kabul ve tasdik etmek demektir, çünkü siz Tanrısal bir ifadesiniz. Evet şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Doğarken, hayatta bize yardımcı olacak bir yetenek ya da beceriyi beraberimizde getiriyor muyuz?
P’taah- Doğumla birlikte getirdiğiniz en büyük yeteneklerden biri ruhsal bütünlük ve dürüstlüktür. O çiçek açmak üzere hayata gelen ve yaşamda olabilecek şeylere izin vermeye hazırlıklı olan ruh düzeyine ait bir iradedir. Enkarnasyonları daima kronolojik olarak düşünürsünüz, gerçek şu ki geçmiş ve gelecek hayatlar aynı zamanda vuku bulmaktadır. Ekminezi yoluyla geçmiş hayatlarını araştıranların anlamadıkları şey, gelecek hayatlarını da araştırabilecekleridir, çünkü belirli bir yerle sınırlı zamanın, yani bu uzay/ zaman (madde) sürekliliğinin dışında o şimdiden devinim halindedir.
Birçok kimse, ekminezik deneyler esnasında geçmiş yaşamlara ait olduğunu sandığı bazı görüntüler alıyor. Aslında onlar geçmiş hayatlar değil, gelecek olarak adlandırdığınız hayatlardır. Biz “olası” hayatları da hesap dışı tutmayacağız, işte burası biraz çetrefil! Sizler çok boyutlu enerjisiniz, yalnızca geçmiş ve gelecek hayatlar değil, aynı zamanda frekans boyutları da vardır. Aslında yükselmiş üstatlar olduğunuzu, her şey olduğunuzu söyledik. Ruh enerjisi sadece bu gezegene ya da bu zamana hapsolmuş değildir, aynı zamanda her bir enkarnasyonun, her bir hayatın olası realiteleri de vardır. Şu halde biz “sonsuz sayıdaki hayatlardan” söz ediyoruz. Eğer tüm diğer hayatlarla da yoğun biçimde meşgul olsaydınız, bu hayatınızla meşgul olmak için zamanınız kalmazdı. Her hayat bir kapsül içinde gibidir. Eğer bu hayatla yeterince meşgul olabilirseniz, kesinlikle öteki hayatlar düşüncesine kaçma arzusu duymazsınız. Kısaca, sahip olduğunuz en önemli şey BENLİĞİNİZDİR, çünkü benlik içinde tüm onur vardır, ruh bütünlüğü vardır.
Soru- Benim için neyin gerçekten en iyisi olduğunu bilmediğime göre, istemeye nasıl devam edebilirim, bu teslimiyete ters düşmez mi?
P’taah- Teslimiyeti uyguladıkça sezgi denen yeteneği fark edeceksiniz. Mantıksal aklınız varlığınızı sürdürmenize yardımcı olmuştur, fakat şimdi türünüzün varlığını sürdürebilmesi sezgiye ve teslimiyete dayanmaktadır. Aklen bilmek gerekli değildir, sadece hissetmek gereklidir. Hayal etmek ve içinizde sevginin gerçekleşmesine izin vermek, işte buna iman sıçrayışı denir! Bedeninizdeki her hücre bilir, siz de bilirsiniz, ama bildiğinizi unutmuşsunuz, öyleyse kim olduğunuza güvenmek, bilişin ortaya çıkmasına izin vermek gerek.
Soru- Tanrısallıkla rezonansa girerek anlayışa ulaşmaktan söz ettiniz. Bu bir şey öğrenmemize gerek olmadığı, Kaynağa uyumlanarak bilgilenebileceğimiz anlamına mı geliyor?
P’taah- Doğru, bu tam da böyledir. Artık dünyadaki eğitim sistemi de değişecektir. Son yıllarda doğan çocuklar, on yıl önce doğmuş olanlardan farklı bir bilince sahipler. Onlar yunus balığı bilincine sahiptir, yıldız tohumlarından doğmadırlar. Daha fazla içsel bilgiye sahip oldukları için, büyük değişimler yaratacaklardır. Eğitim sisteminizde onların ihtiyaç duymayacağı birçok şey var, insanlığı değiştirmek için genetik yoldan yaratılmakta olan birçok şey var, hepsi de bilinçte gerçekten dev bir sıçrayışa yardımcı olmak için meydana getiriliyor. (Sayfa: 87-105)
BEŞİNCİ CELSE (25 Eylül 1991)
İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Siz bekleseniz de beklemeseniz de, olacağına inansanız da inanmasanız da gezegeninizde değişimler olacaktır. Bütün bunlar ödülü devşirebilmeniz içindir. Bütünlüğe erişmeniz, parçalarınızı toplayıp sert biçimde yargıladığınız fasetlerinizi bir araya getirerek onları benliğinizde kucaklamanız gerekmektedir. Acı verici durumları da kucaklamanız gerekir. Acı içinde olduğunuz her seferinde, bir durumu tekrarlıyor olursunuz. Benliğinizin tüm fasetlerinden zevk alıncaya kadar bütün olamayacaksınız. Bütün olduğunuz zaman Yuvaya dönmüş olursunuz. Gezegeniniz Yuvaya dönüyor. Her birinizi hoş geldiniz diyerek karşılayacak varlıklar sizi bekliyor dostlarım! Şimdi sorulara geçebiliriz.
Soru- Eğer kendimizi değiştiremezsek dünyanın değişimine dahil olamayacak mıyız?
P’taah- İnsanlar değişimden söz ederken yeterli not alamayacaklarına, geride bırakılacaklarına inanıyorlar. Bir anlamda hiç kimse geride bırakılmayacak. Geçiş zamanı geldiğinde, geçişi arzulayıp da onu hissetmeyecek hiç kimse olmayacak. Dünya tümüyle değişime cevap vermek için titreşip çınlayacak. Bununla birlikte, değişim meydana gelmeden önce dünyadaki insanları şaşırtan, kararsızlık içinde bırakan şeyler olacak. İnsanlar kendilerinden kuşku duyacaklar ve alışılmadık biçimde tepki gösterecekler. Gelecek değişimlerin olağanüstü olacağını bilmeniz gerekiyor, çünkü onlar muhteşem geçişin habercileridir. Değişikliklerden bahsettiğimizde, hemen her zaman felaket çığırtkanları ortaya çıkıp dünyanın sonunun geldiğini söylerler. Ne zaman felaket gibi görünen şeyler görürseniz, bilin ki olaya bir adım daha yaklaşmışsınızdır. İşte biz bunun için buradayız, insanlar düşünmeye başlasınlar, bilgi edinsinler diye.
Soru- Artık insanlığın ruhsal öğrenime uyumlanması ve kendini bu öğretiye daha çok açması gerekmez mi?
P’taah- Bazen insanlar umutsuzluğa kapılır, eğer yakında harika şeyler olacaksa bu savaşlar, bu cinayetler, bu uyuşmazlıklar neden sürüyor derler. Bunlar giderek artacak, sonra da değişecek. Bazıları kurulu düzeni korumak ve sürdürmek istiyorlar, ama boşuna çırpınıyor, umutsuzca savaşıyorlar. Yerküre değişiklikleri giderek daha belirgin hale geldikçe onların işleri zorlaşacak. Ülkeniz paramparça olurken mali kurumlarınıza ve bürokratik gücünüze tutunabilmeniz çok zordur. (Sayfa: 107-125)
ALTINCI CELSE ( 2 Ekim 1991)
İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Bu akşam insan cinselliği hakkında konuşacağız. Dininizde cinsellik yanlış tanımlanmış ve yerilmiştir. Bu konuda suçluluk duyarsınız, cinselliğin adi ve kirli olduğu inancıyla büyütülmüşsünüz. Evlilik çağına geldiğinizde cinsellik birdenbire makbul oluverir. Belli bir yaşa ulaştığınızda akıl yoluyla anlamaya başlarsınız ki, cinselliğe dair sosyal ahlak kuralları saçmadır ve bunların gerçek hayatla bir ilgisi yoktur.
İster kadın ister erkek olun, anatomik yapınıza bakar ve yeterince iyi olmadığınız endişesiyle korkuya kapılırsınız. Sonra cinsellikle ilgili hastalıklar da var. Ve sonsuza kadar sürmesi gereken bir evlilik, eğer sözünüzden dönecek olursanız vay halinize! Burada ucunu çektiğimiz iplikleri görüyor musunuz? İnsanlık çok uzun bir zamandan beri cinselliği bir güç aracı olarak kullanagelmiştir. Özellikle sizin kültürünüzde cinsellik çok materyalistçe kullanılıyor. Kalbinizin katılmadığı bir cinsellik size doyum veremez. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Yargıyı hizaya getirmek için onu tanımam ve izin vermem mi gerekiyor?
P’taah- Evet, yargıyı tanıyın, kabul edin ve izin verin, bu her şeyi uyum içine sokacaktır. Hizaya getirmek budur. Kim olduğunuzun, durumun ve her şeyin kabulü, işte bu teslimiyettir. Teslimiyet evreninizdeki en güçlü, en yüce özelliktir. Direnç gösterdiğiniz her ne ise o sizinle birlikte kalmaya devam edecektir.
Soru- Evlilikte sadakat konusuna biraz ışık tutar mısınız?
P’taah- İki insan evlilik için bir araya gelip sadakat yemini ettiğinde, daha sonra bu sadakat çoğunlukla bir görev veya suçluluk duygusuyla sürdürülür. Bir ilişki sorunlu bir bağ haline geldiği ve artık orada gönül bulunmadığı zaman bu sadece cinselliğe değil, tüm diğer veçhelere de yansır. İnsanlar benlikle uyum içinde oldukları zaman kıskançlık yoktur ve hiçbir insan diğerini sahiplenmez. Sahiplenme, kaybetmekten dehşet duyduğunuz anlamına gelir. Kendinizi bile ölünceye kadar sevemezken, bir kimseyi ölünceye dek seveceğinize dair yemin ettiğinizde pek gerçekçi davranmıyorsunuz demektir.
Soru- Evrende bizim gibi cinselliğe sahip başka varlıklar var mı?
P’taah- Pek çok insanımsı varlık var. İnsanımsı olup da cinselliği sizin anladığınız şekilde üreme için kullanmayan varlıklar da var. Cinselliği biraz farklı tarzda ifade eden başkaları da var. Onların cinsel organlarının olmadığını söylemiyoruz, fakat onlar daha yüksek bir enerji alışverişinde bulunurlar. Unutmayın ki, hangi cinsten olursa olsun iki insan arasındaki cinsel ilişki aslında bir enerji alışverişidir. Sadece cinsel ilişki anında değil, büyük bir öfke içindeyken yarattığınız enerji ışıklarını bir görebilseydiniz şaşardınız. Büyük duygular ortaya çıktığında tarif edilemez güzellikte bir havai fişek gösterisi sergilersiniz!
Aura dendiğinde çevrenizde yumuşak ışıklar düşünüyorsunuz. Biz muazzam kıvılcımlardan, hatta roketlerden söz ediyoruz! Evrenin başka bölgelerinde birçok insanımsı ırk var, gezegeninizin iç kısmında yaşayan ve normalde görünmeyen bir insanımsı tür de var. O da farklı bir uzay/zaman (madde) sürekliliği, farklı bir realite boyutudur.
Soru- İç dünya halkı nerededir?
P’taah- Onların realite boyutları da sizinki gibi eterik değildir, fakat eterik düzeyleri hakkındaki farkındalıkları sizinkinden fazladır. O yüce bir uygarlıktır, sizden çok daha yaşlı bir uygarlık. Bu uygarlık teknolojide çok ilerlemiş, yıldız halklarıyla fiziksel ve zihinsel olarak sürekli iletişim içinde olmuştur. Başka dünyalardaki insanımsı varlıklar gibi galaksiden galaksiye yolculuk yaparlar. (Sayfa: 127-148)
YEDİNCİ CELSE (9 Ekim 1991)
İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Bu akşam suçluluk duygusundan söz edeceğiz. Bildiğiniz gibi suçluluk henüz öğrenilmemiş bir dersten ibarettir, pişmanlık da öyledir. Her gün ruhsal düzeyde derslerle karşılaşırsınız, her bir veçhenizin Tanrısallığın bir yansıması olduğunu, yanlış karar diye bir şey olmadığını bilirsiniz. Öyleyse nasıl olur da suçlu olabilir ya da pişmanlık duyabilirsiniz? Hayatınızda ortaya çıkan her durum, uyumsuz olarak yargıladığınız mutsuzluk getiren her durum siz öğrenesiniz diye ordadır. Bilin ki sizler BEN OLAN TANRI’sınız, hepiniz bu realite boyutunu deneyimlemeyi seçmiş spiritüel varlıklarsınız. Bu çok cesur bir seçimdir, öyleyse neden suçluluk duymanız gereksin?
Kaza diye bir şey yoktur sevgili varlıklar. Birisi araba kullanırken bir kaza yapıp bir insanın ya da hayvanın ölümüne sebep olursa, bilin ki bu bilerek seçilmiş bir durumdur. Şu halde suç nerede? Pişmanlık ve hayıflanma da suçluluk duygusu kadar gülünçtür. Nasıl pişman olabilirsiniz? Hayatınızda yaratmış olduğunuz bu durumlar olmamış olsaydı, şimdi bulunduğunuz yerde olmayacaktınız. Gelecek defa çok şiddetli bir suçluluk ya da pişmanlık krizi yaşadığınızda şu sözleri hatırlamanızı isteyeceğiz. Siz seçtiniz, yanlış diye bir şey yoktur, sadece OLAN vardır! Şimdi sorularınızı bekliyorum.
Soru- Korkudan kurtulmak için onu kabul ve tasdik mi etmeliyiz?
P’taah- Evet, bu korku duyan yanınızın geçerli olduğunu, onun Tanrısal bir veçheniz olduğunu kabul etmektir. Bu şekilde onu kucaklar, benliğiniz içine alırsınız, kucaklayış değişimi gerçekleştirecektir. Eğer korkuyu ortaya çıktığı anda teşhis ederseniz, onu fiziksel realitede yaşamak zorunda kalmazsınız. Eğer korkuya direnir, onu kendinizden uzağa iterseniz, yani baskı altına alırsanız, ona o kadar enerji yüklersiniz ki sonunda korkuyu kendinize çekmiş olursunuz.
Soru- Birlikte yaratmayı hayatımızı yaşarken mi, yoksa bu dünyaya gelmeden önce mi gerçekleştiriyoruz?
P’taah- Bu birkaç bölümde gerçekleştirilir. Doğmadan önce “geniş yelpazeli oyun planı” olarak adlandırabileceğimiz bir plan seçmişsinizdir, yani kimin ana-baba, kimin çocuk ve kardeş olacağı hakkında planlar yaparsınız, kültürel çevrenizi seçersiniz vs. Bu enkarnasyonunuzda ise, diğer enkarnasyonlarınızda yaşamakta olduğunuz deneyimlerin ışığında karşılaşacağınız durumlar, alacağınız dersler ve yaşayacağınız mutluluklar hakkında genel bir seçim yaparsınız. Her enkarnasyonunuzda hep aynı şeyi yapıyor olsaydınız, bu müthiş kasvetli bir hayat olurdu, çeşitlilik olmazdı. Demek oluyor ki, önce oyunun planını hazırlarsınız, sonra enkarne olup onu anbean gerçekleştirirsiniz. Sevgili varlıklar, kendini bilme yolunda ilerledikçe sadece bu enkarnasyonunuzu değil, her bir enkarnasyonunuzu da etkilemiş olursunuz. Böylece kendi tarihinizi yeni baştan yazar, bir anlamda geçmişinizi de değiştirirsiniz.
Soru- Maddenin enerjiden nasıl oluştuğunu açıklayabilir misiniz?
P’taah- Maddeyi yaratan bilinçtir. Bu kuantum fiziğinizdeki eksik halkadır, madde yalnızca bir frekanstan ibarettir. Işık frekansının altında olan her şey bilinçtir. Işıktan hızlı bir şey olamayacağı yolundaki inancınız yanlıştır. Bilim adamlarınız dış uzaya açıldıklarında, ışıktan birkaç kat hızla yolculuk yapılabileceğini anlayacaklardır. Düşüncenin bir yerden başka bir yere ulaşması için zaman gerekmez, çünkü düşünce zaman dışıdır, uzayda yer işgal etmez.
Soru- Ruh enerjisi konusunda ayrıntıya girebilir misiniz? O yaşam formuyla nasıl bir bağlantı içinde?
P’taah- Ruh enerjisi bizzat yaşam formudur. Sizinle ruhunuz arasında bir ayrılık yoktur, ruh olmasa siz de olmazdınız. Sizinle herhangi bir varlık arasında ayrılık yoktur, sizinle Tanrısal kaynak arasında da bir ayrılık yoktur. İnsanlık bunu idrak ettiğinde tüm yanıtlara kavuşacaktır. (Sayfa: 149-169)
SEKİZİNCİ CELSE (16 Ekim 1991)
İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Bu akşam bedeninizden ve sağlıktan söz edeceğiz. Her bir hücrenizin kendi bilinci, kendi bütünlüğü, kendi yaratıcı dürtüsü ve coşkusu vardır. Bedeninizdeki hastalık aslında yüreğinizdeki bir hastalığın yansımasından ibarettir. Siz bedenin daha iyi işlemesini, daha iyi görünmesini, daha genç ve sağlam olmasını istediğinizde aslında onu yargılamış oluyor, kurtulmak istediğiniz şeyleri kendiniz yaratıyorsunuz. Bedeniniz kim olduğunuzu bilir, siz nasılsanız bedeniniz de öyledir. Neyi inkar ediyorsanız onu güçlendirirsiniz, neye saplantınız varsa onu kendinize çekersiniz.
Hastalıklara büyük yatırım yaparsınız, tıpkı acılara yaptığınız gibi! Güvenilmez bir evrende yaşadığınıza, ölümcül bir hastalık kapabileceğinize inanıyorsunuz, sonuçta kendinize çektiğiniz de hastalıktan başka bir şey olmuyor. İlaç ve şuruplarınız geçerlidir, onların işe yaramalarının tek nedeni işe yarayacaklarına inanmanızdır, özel dietleriniz için de aynı şey geçerlidir. Doktor hastalığa olan inancı körükleyen kişidir, ama doktora gitmeyin demiyoruz, çünkü doktorun sizi iyileştireceğine inanıyorsunuz! Sevgili varlıklar her şey size geri döner, çünkü evreninizin merkezi güneşi sizsiniz. Sizler özgür iradeye ve seçim özgürlüğüne sahipsiniz. Bedeni inkar ederek değil, ancak kucaklayarak ve kabul ederek iyileştirebilirsiniz. Pekala, sorularınız var mı?
Soru- Hastalığa yatırım yaptığımızı söylediniz, bunu açıklar mısınız?
P’taah- Ne kadar çok insan varsa o kadar çok senaryo vardır. Bir örnek verelim: Kimileri gerçekten hastalığa sarılır, çünkü normal dünyada işlev yapmaktan korkar. Bir başkası, başka türlü sahip olamayacağını düşündüğü sevgi ve ilgiyi yarattığı için hastalığa tutunur. Pek çok senaryo vardır sevgili dostum, eminim ki siz de birçoğunu düşünebilirsiniz.
Soru- Ben bedensel engellilerle çalışıyorum, onlar yaşama uyum sağlama konusunda normal insandan daha fazla çaba gösteriyorlar. Bunu nasıl izah etmeliyiz?
P’taah- Şimdiki enkarnasyonlarında bedensel engelli olarak doğmuş olanlar bu durumu özellikle seçmişlerdir. Bu onlarla temas halindeki insanların öğrenimi için de birlikte yaratılmış bir durumdur. Diyeceğimiz şu ki bu öylesine çaresiz, öylesine engelli bedenler içinde hem dünyada deneyim yapan, hem de insanların büyük dersler öğrenmelerini sağlayan büyük ruhlar yaşamaktadır!
Soru- Hamamböceklerine evimi terk etmelerini söylersem giderler mi?
P’taah- Giderler. Bu bilincinizi hamamböceğinin bilincine taşımaktır, hamamböceği olmaktır. Siz bitki ya da hayvan bilinciyle bir olduğunuz, kutsayıp cesaretlendirdiğiniz zaman onlar gelişip büyüyeceklerdir. Hamamböcekleri sonunda evinizi kendileriyle paylaşmak istemediğinizi anlayacak, çekip gideceklerdir.
Soru- Korkuyu geçersiz kılmak için onu hissedip örneğin haykırmalı mıyım?
P’taah- Sevgili varlık ona ifade etmek denir, öyle yapmanız gerekli değil. Benim söylediğim hissetmektir, bastırmak değil, ifade etmek de değil. İkisi arasındaki nötr yerdir, çünkü hissetme yani duygu nötr bir enerjidir, ondan iyi ya da kötüyü yaratan şey yargıdır. Duyguyu yargısız olarak hissettiğiniz zaman enerjinin (duygunun) hareketine izin vermiş olursunuz. Böylece dramı fiziksel realitede kendinize çekmenize gerek kalmaz. İzin vermenin önemini iyi kavramalısınız, buna dişi enerji denir. Yapmak ise erkek enerjidir, insanlık tarih boyunca erkek enerjiyle iş görmüştür. Şimdi erkek enerjiyi reddediyor ya da ona karşı bir tavır koyuyor değiliz, dengeyi sağlamak için dişi enerjiyi öne çıkarıyoruz.
Soru- Bazen bizden ışık varlıklar olarak söz ediyorsunuz, bunun anlamı nedir?
P’taah- Dünyanız dördüncü yoğunluğa, daha yüksek bir frekansa doğru ilerlerken fizik yoğunluk daha az yoğun hale gelir, yani yoğunluğu azalır. Frekans yükseldikçe daha çok hafifleme olur, dünya geçişini gerçekleştirdikten sonra her bir atom ve molekül daha az yoğun, daha hafif olacak ve kendi içinde ışık yaratacaktır. Bu sadece insanlar için değil, aynı zamanda hayvanlar, bitkiler ve tüm gezegeniniz için geçerlidir. Daha yüksek frekansta titreşmeye başladığınızda herşey giderek hafifleşir ve ışıklanır.
Işık varlıklar derken çok boyutlu veçhelerinizden söz ediyoruz, çünkü siz aynı anda her şeysiniz. Geçmiş, şimdi ve gelecek dediğiniz şey sadece bu uzay/zaman (madde) sürekliliği içinde mevcuttur. Bu uzay/zaman sürekliliği dışında hepsi aynı anda vuku bulmaktadır. Bu yüzden frekansı benliğin veçheleriyle birlikte düşünmelisiniz, çünkü frekans uzay/zamanın dışındadır, ama aynı zamanda farklı bir yöndedir de. Aslında siz tüm yönlerdesiniz, hepiniz aynı anda tüm zaman çerçeveleri içinde yer aldığınız için aynı anda tüm yönlere yönelik haldesiniz. Böylece geçmişiniz, şimdiniz ve geleceğinizle girift bir bağlantı içindesiniz. Frekans bakımından çok boyutluluğunuzun veçheleriyle, daha hafif ve ışıklı frekanslarla girift bağlantılar içindesiniz. Siz ayrıca olası realiteler, olası benlikler ve tüm diğer zaman/uzay (madde ötesi) sürekliliklerine ait olası benliklerle bağlantı halindesiniz. Anlayacağınız çok meşgulsünüz. Kendinizi diğer veçhelerinizle aşırı ölçüde meşgul etmemelisiniz, ama öyle olduğunuzu bilin yeter. İnsanlığın çok boyutluluğu hakkında akli anlayışa ulaştıkça hiçbir ayrılığın olmadığını da anlayacaksınız. (Sayfa: 171-195)
DOKUZUNCU CELSE (23 Ekim 1991)
İyi akşamlar aziz dostlarım, ben P’taah. Sizin sosyal yapınız hiyerarşik bir düzendir, yani hükümetlerinizde, toplumunuzda ve sosyo ekonomik yapınız içinde her zaman hiyerarşi vardır. Bu toplumunuzda çeşitli formlar alır, bir eğitim hiyerarşisi vardır, ekonomi alanında hiyerarşi vardır, hükümetinizde güçlü mevkilerde bulunanların muazzam iktidar oyunları vardır. Sizin, yani yeni çağcıların içinde de hiyerarşiler vardır. Benim gibileri guru ve peygamber olarak niteleyen ve işi tapınmaya kadar götüren birçok insan var. Oysa bizim yaptığımız enerji paylaşımıdır, bilincinizin genişlemesine yardımcı olmak için buradayız.
Bedeniniz ve bu zamandaki varlığınız aslında yüceliğinizin tek bir fasetinden ibarettir. Kendinizi kaybettiğinizi biliyoruz, ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz. Biz de diyoruz ki yapılacak bir şey yok, çünkü burada insan OLMAYI öğreniyorsunuz, şimdide olmayı, her bir an içinde olmayı ve o anı dolu dolu yaşamayı öğreniyorsunuz. Bunu geçmişin zincirlerini kırıp atmak için yapıyorsunuz. Gördüğünüz gibi hiçbir hiyerarşi yok, her birinizin bağrında tüm evrenlerin bilgisi var. Benliğinize ulaştıkça anlayacaksınız ki, kendinizi sevdiğiniz ve onurlandırdığınız zaman aslında yüce Kaynağı onurlandırıyorsunuz! Bilmelisiniz ki, Tüm Varolan dışında hiçbir şey yoktur. Her şey Tanrı soluğuyla doygun haldeyken hiyerarşi nasıl olabilir? Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Yargılamak suretiyle bir hastalık yaratmışsak ve bu hastalığa hangi yargımızın sebep olduğunu bilmiyorsak ne yapmamız gerekir?
P’taah- O hastalığı sevebilirsiniz, varlığınızın Tanrı/Tanrıçasından o bilginin belli edilmesini isteyebilirsiniz, belli edecektir. Hiçbir şey taşa yazılmış değildir, yani değişmez değildir, o hastalığı yaratan her bir duyguyu tanımlamak da gerekli değildir, çünkü sebep sadece tek bir duygu değildir, pek çoktur. İnsanlık ıstırabın batağında kaybolmuştur, iplikleri bulup yumağı çözmesi olanaksız hale gelmiştir. Eğer hastalığı yargılar ve inkar ederseniz, onu daha da güçlendirmiş olursunuz. Sadece bedendeki hastalığa acının ve ıstırabın neden olduğunu kabul ve tasdik edin, ama onu inkar etmeyin. Onu kucaklamadıkça içindeki mücevheri keşfedemezsiniz. Şifayı ancak böyle gerçekleştirebilirsiniz. Kendinizi sevmeye başladığınız, kendinizle barış ve uyum içinde olduğunuz zaman herşey değişecektir. (Sayfa: 197-218)
ONUNCU CELSE (30 Ekim 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Sevgili varlıklar, geçişin aslı ve esası dengeden ibarettir. Tarihinizin bu döneminde insanlık erkek enerjiyle çalışıyordu. Şimdi tanrıça enerjisinin kadın ve erkekte korkusuzca öne çıkmasının, tüm insanlığın alıcı, kabul edici, izin verici, sezgisel ve yaratıcı niteliğini tezahür ettirmesinin zamanı gelmiştir. Eğer hayatta kalmak, varlığını sürdürmek için verilen bir mücadele varsa bilin ki o erkek enerjidir. Yakın bir geçmişte kadınlara özgürlük diye anılan bir başkaldırı hareketi olmuştu. Bazı yasalar kaldırıldı ya da yumuşatıldı. Eşitlik adına savaşan o sevgili varlıklar aslında erkeksi güç için savaşmaktaydılar, çünkü hareket izin vermeyi değil “yapmayı” içeriyordu!
Dişi enerji izin vermekle ilgilidir sevgili varlıklar. Dişi ifadeye izin vermekle ün yapmış ülkeniz (Avustralya) bu konuda inisiyatif alabilir ve öncülük yapabilir. Siz değişimlere tanık olmak için bu zamanda ve bu ülkede enkarne oldunuz. Kendinizi birçok bakımdan geri bırakılmış hissettiğinizi biliyoruz. Ama gerçek öyle değildir, bir adım öne çıkıp gezegeninizi aydınlatma gücüne sahipsiniz. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Evrenin güvenli bir yer olduğunu söylediniz, yerküre hareketleri başladığında kendimizi nasıl güvende hissedebiliriz?
P’taah- Deprem, dev dalgalar ve yanardağ patlamaları gezegeninizde şimdiden başlamış durumda. Bu kesinlikle korkulacak bir şey değil, kutlanması gereken bir şey! Tanrıçanın uzanıp gerinmesi, yenilenmesi, hazırlanmasıdır bu. Şimdi diyeceksiniz ki sellerde, depremlerde ölen insanlar ne olacak? Eğer gerçekten güçlü varlıklar olduğunuzu kalben biliyorsanız, ölüm diye bir şeyin olmadığını da bileceksiniz. Ölüm bir illüzyondur! Birçoğunuz büyük olaydan önce öleceğinizden ve dördüncü yoğunluk realitesini göremeyeceğinizden korkuyorsunuz. Pekala, onu kaçırmayacaksınız, size söz veriyorum. Eğer dengeye, değişim sevincine ve güvenlik bilgisine sahipseniz, ne tür afet olursa olsun o olay yerinde olmayacağınızı göreceksiniz.
Soru- Kutupların önemi ve değişimlerle ilişkisi hakkında bilgi verir misiniz?
P’taah- Kuzey ve güney kutbu, tarihinizde her zaman boyutlar arası geçiş kapıları olagelmiştir. Manyetik kutup sadece tek bir nokta değildir. O daima galaksiler arası yolculuk yapmak için bu geçitleri kullanmış yıldız halklarıyla, iç dünya halklarına bir giriş kapısı olmuştur. Değişimler sırasında gezegeninizin elektromanyetik enerjisinde yer ve yön değişiklikleri oldukça bu geçitler de yer değiştiriyor, yani geçitlerin yerleri fiziksel anlamda yeniden belirleniyor. İnsanlığın bilinci genişledikçe, bu geçitler de giderek genişliyor. Tarihiniz boyunca bu geçitlerden diğer uzay ve zaman boyutlarına yolculuk yapan insanlar olmuştur. Sonuçta olacak olan şudur: Fiziksel anlamda çok dar olan bölge giderek genişleyecektir. Bununla birlikte giriş kapıları sadece fiziksel değildir. Denebilir ki bu kapıların anahtarı içinizde yatmaktadır. Bir Bermuda Üçgeni vardı, o artık işlemiyor, ama gelecek 20 yıl içinde giderek genişleyip yerküreyi çevreleyecek kadar büyüyecek. Şunu da belirtelim ki, şimdiki halde bilinciniz kapılar gibi yer işgal etmiyor ve zamanla sınırlı değil.
O uzay ve zaman ötesidir. Katı bir kütle sandığınız gezegeniniz aslında aynı yeri (ama farklı zaman sürekliliklerinde) işgal eden birçok yerküredir. Bilimkurgu edebiyatında anlatıldığı şekliyle, bu geçitler içindeki zamanda yolculuk serüvenleri aslında gerçeğe son derece
uygundur. Çünkü zaman olarak algıladığınız şeyin içinde yolculuk yapmak için kendi bilinç enerjinizle bu kapıları kullanabilirsiniz. (Sayfa: 219-234)
ONBİRİNCİ CELSE (6 Ekim 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Bu zamanda her baktığınız yerde büyük yıkımlar görüyorsunuz. Gazete okurken ya da televizyon izlerken insanın yüreğini burkan haberler alıyorsunuz. Her yerde iktidar hırsı ve açgözlülük var. Bunlar ne zaman bitecek diye kendinize soruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, evrenin işleyişi hakkındaki bilginiz arttıkça zaman da hızlanacak ve çevrenizde kokuşmuş, yozlaşmış dediğiniz şeyler apaçık ortaya çıkacak. Kısaca, içinizde Tanrı/Tanrıça bilinci yükselirken, karanlık da ışık tarafından kucaklanmak üzere açılır, belli olur. Güç ve iktidar simsarlarını aşırı sert biçimde yargılamayın, tüm bu kokuşmuşluğun, hırsların ve hastalıkların altında neyin yattığına bakın. Onlar yargılanmak için orada değiller sevgili varlıklar, onlar bağrınıza basılmak ve kucaklanmak için oradalar. Eğer bu insanları bağrınıza basabilirseniz realiteyi gerçekten değiştirebilirsiniz. Ayrıca unutmayın ki yargıladığınız o şeyler sizin parçanızdır, hepsi de sizin için aynadır, büyük bir yansıtıcıdır.
Kendinizi geçmişinize zincirlerseniz buna saplanıp kalma denir, buna batıl inanç denir, buna mutluluk ya da mutsuzluğunuzdan başkalarını sorumlu tutma denir. Kendinizi yargıladığınız ya da suçladığınız her seferinde, sorumluluk almaktan kaçıyorsunuz demektir. Geçmişiniz hakkında suçluluk duymak da sorumluluk almamaktır. Suçluluk öğrenilmemiş ders demektir. Eğer suçluluğu şu anda, yani şimdide onun nasıl bir duygu olduğu hakkındaki dersinizi öğrenmiş olarak kucaklarsanız, bir daha asla suçluluk duymazsınız. Aslında buna, yani şimdiki anda bulunmaya inayet hali (Tanrının inayetine mahzar olma hali) denir. Şimdi sorulara geçebiliriz.
Soru- Görünüşe göre dünyayı mali ve diğer açılardan yöneten bir grup var. Onlar yıldız halklarıyla temas halinde midir?
P’taah- Evet, yıldız halkları bilim adamlarınızla ve hükümet yetkililerinizle temas halindeler. Dünya dışında birçok uygarlık var, bunların hepsi ruhen çok gelişmiş değil. Elbette teknolojik bakımdan sizden çok ilerdeler. Bildiğiniz gibi gerçek ilerleme, ruhla teknoloji arasındaki dengeye dayanır. Büyük devrenin son 10 veya 20 yılına girdiğiniz şu günlerde, insanlığın bir bölümü gelecek değişimler içinde kendi güç odaklarını oluşturmak için komplo ve entrikalarla meşgul olmalarına rağmen, aslında kendilerinin bile ne olduğunu bilmedikleri sonuçların gerçekleştirilmesi için çalışıyorlar. Buna “Tanrı gizemli yollardan işini görür” denir.
Soru- Bugünlerde dünyada enkarne olanlar arasında, daha önce hiç insan formunda enkarne olmamış varlıklar da bulunuyor mu?
P’taah- Gelecek birkaç yıl içinde insanlar nüfus patlamasından söz edecekler. Daha ve daha çok varlık enkarne olacak, bu bir yarıştır sevgili dostlar. Herkes geçişi deneyimlemek için buraya gelmeye çalışıyor. Şimdi enkarne olanlar arasında, daha önce hiç insan formunda olmayanlar bile var. Onlar daha önce burada balina ve yunus olarak enkarne olmuş varlıklar ya da daha önce ruh enerjisi, ışık enerjisi olan varlıklardır, yani daha önce fiziksel bir beden içinde enkarne olmayı istememiş varlıklardır.
Soru- Bize ego hakkında biraz bilgi verir misiniz?
P’taah- Ego bir göze benzetilebilir. Göz bir araçtır, gördüklerini kendi başına bilmez, üç boyutlu realiteyi algılamanızı sağlamak için vardır. Ego da aslında aynı işleve sahiptir, yani bilinç genişlemesi sağlamak, üç boyutlu realitede olanları algılayabilmek için. Çok uzun bir süreç içinde işlevi değişti, güç için çıldıran bir “kudret delisi” haline geldi. Özellikle bu zamanda güçsüz kalacağından, gereksiz hale geleceğinden çok korkuyor. Bazı öğretileriniz egonun size büyük zarar verdiğini, eğer onu dinlerseniz asla aydınlanamayacağınızı söylüyor. Ama bildiğiniz gibi her neye direnç gösterirseniz onu güçlendirirsiniz, yani egonuzla ne kadar çok savaşırsanız, onun yolunuza daha çok çıktığını görürsünüz.
Soru- Bazı yeni çağ kehanetlerinde, geçiş anında insanların sadece % 10’unun hayatta kalacağı söyleniyor. Hayatta kalanlar üreyerek dünyayı doldurup onu yeniden düzene mi koyacaklar?
P’taah- Yerküre değişimleri harikuladedir! Çok korktuğunuz yanardağ patlamaları, depremler ve seller, sadece artan geçiş enerjisine yer açmak içindir. Bu yerkürenin hareket ettiğini ve kendini hazırladığını gösterir. Geçiş zamanında sandığınızdan daha fazla insan hayatta kalacak, işte bu yüzden o kadar çok insan dünyaya geliyor, onların yok olmak için geldiklerini mi sanıyorsunuz? Sözcükler o esrime dolu infilakı tarife yetmez. O zaman gezegen üzerindeki her bir atom ve molekül ışık saçacak. Geçiş gerçekleştiğinde varlıklar kafileler halinde en coşkulu övgü ilahilerini söylemek için gezegeninize gelecekler. Onlar başka dünyalardan gelen göremeyeceğiniz varlıklardır. (Sayfa: 235-255)
ONİKİNCİ CELSE (13 Kasım 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Bu akşam isteklerinizi nasıl tezahür ettireceğinizi konuşacağız. Bu boyut içinde hapsolup kaldığınız için tezahür ettirmenin çok zor olduğunu sanıyorsunuz. Oysa her an kendi realitenizi tezahür ettirmektesiniz, fizik bedenlerinizi hiç farkında olmadan anbean inşa etmektesiniz. Hayattaki dramlarınızı da, mutluluklarınızı da siz yaratıyorsunuz. İçinizde bu realite katının ve onun ötesindeki her şeyin rezonansına ulaşma yeteneği var. Çoğu zaman bunun farkında değilsiniz, ama o yine de olup durmaktadır.
Aklınız ve egonuz yüreğinize, sezgilerinize hizmet etmek için vardır. Eğer size hükmeden sadece aklınızsa yine kendinizi olanaklara kapatıyor, olasılıkları daraltıyorsunuz demektir. Bu bir “yapma” meselesi değildir. Arzu tarafından kucaklanmış düşüncenizi salın, düşündüğünüz şeyi kuvvetle hissedin ve onu evrene gönderin, bilin ki arzuyla, sevinçle kucaklandığı anda o düşünce zaten gerçekleşmiştir. O mikro saniyede onu yaratmışsınızdır bile. Öyleyse izin vermekten başka yapılacak bir şey yoktur. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Florida’da bir uçağın radar ekranlarından kaybolduğunu okudum. İnsanlar da onun kaybolduğunu görmüşler. Uçak on dakika sonra yine görünmüş, ama yolcular herhangi bir değişiklik hissetmemişler. Bu olayı açıklar mısınız?
P’taah- Bu olayda uçak bir zaman eğrisine girdi. Yolcuların mutlaka olayın farkına varmaları gerekmez. Bu kayboluşlarda geçen dakikalar hatta saatler o deneyimi yaşayan insanlarca zaman olarak algılanmaz. Bu bir zaman bükülmesidir, yani zaman çok esnektir. Hepinizin görmeye can attığı uzay gemilerindeki teknolojide, taşıt boyutlar arasında kendini yeniden yaratma yeteneğine sahip olmakla kalmaz, belli bir boyut içinde görünse bile insanlar içine girdikleri andan itibaren farklı bir zaman ve uzay boyutuna geçmiş olurlar. Öyle ki, taşıtın boyutları iç kısmında dışardan göründüğünden tümüyle farklıdır. Aranızdaki teknoloji uzmanları neden söz ettiğimi anlayacaklardır.
Soru- Kürelerin armonisi hakkında bir açıklama yapar mısınız?
P’taah- Siz tüm evrenlerin makro molekülüsünüz, fizik bedeninizde yerkürenin tüm ana unsurları bulunur. Ruh enerjinizde tüm galaksilerin ana unsurları mevcuttur. Kürelerin armonisi denen şey aslında semavi enerjidir ve elbette müzik olarak işitilebilir. O aynı zamanda renk olarak da algılanabilir, çünkü renk ve ses olarak algıladığınız şeyler aslında ışık frekansıdır. Siz makro-mikrokozmos, makro-molekül olduğunuz için, içinizde o armoninin bilgisi ve realitesi mevcuttur. Bu bazen güzel kokular duyma şeklinde de tezahür edebilir, o da bir armoni tayfıdır.
Soru- Hiçbir hayvan ve bitki türünün soyunun tükenmediğini söylediniz, bunun anlamı nedir?
P’taah- Soy tükenmesi sadece sizin uzay/zaman (madde) çerçeveniz için geçerlidir. Hiçbir şey yokluğa karışıp kaybolsun diye yaratılmamıştır. Soyu tükendi sandığınız birçok yaratık türü vardır ki başka gezegenlerde yerleşmişlerdir. Koruma ofisleri diyebileceğimiz birçok kuruluş vardır. Hayvan ve bitki örtünüze neler olduğuyla ilgilenen, onlara özen ve bakım gösteren yalnızca sizler değilsiniz. Sizin evrim kalıbınız için artık gerekli olmayan, fakat kendileri için farklı bir realite yaratmak üzere çekip gitmiş pek çok yaratık türü vardır.
Soru- Eğer durumları birlikte yaratıyorsak karma ne oluyor? Bana öyle geliyor ki karma diye bir şey yok.
P’taah- İşte mükemmel yanıt, birinci sınıf ! Karma denen şey eski dinlerden kalma bir fikir yapısıdır. Örneğin yeni dinlerinizden Hıristiyanlık der ki, eğer yanlış bir şey yaparsanız doğruca cehenneme gidersiniz. Çabuk ve kolay çözüm değil mi? Ben de size derim ki, buna inanan insanların öldükleri zaman deneyimleyecekleri şey tam da budur. Cehennemi nasıl hayal etmişlerse tastamam öyle bulacaklardır. Daha sonra bu durumdan bıkacak ve istedikleri anda onu değiştirebildiklerini öğreneceklerdir.
Karma bir ceza değildir, tüm enkarnasyonlar aynı zamanda yaşanıyorken nasıl olabilir ki? Bu teknik olarak olanaksızdır, çünkü bu zaman çerçevesinin dışında her şey aynı anda vuku bulur. İşin aslı şudur: Herhangi bir enkarnasyonda, herhangi bir deneyimi yargısızca kucaklamadığınız takdirde onu bir başka enkarnasyonda gerçekleştirirsiniz. Fakat buna ceza denemez, çünkü doğru ve yanlış yoktur. Siz sadece ya uyum içindesinizdir ya da değilsinizdir, yani her ne varsa ya sevgi denen yasaya dahildir ya da korkuya. Öyleyse karma dediğiniz şey sadece deneyimdir. Sadece bu hayatınızın değil, her bir hayatınızın geçmişini ve geleceğini değiştirebilme şansına sahipsiniz, çünkü arada ayrılık yoktur. (Sayfa: 257-279)
ONÜÇÜNCÜ CELSE (20 Kasım 1991)
İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Gezegeniniz üzerinde egemen olan korku ve yıkıma talip olacağınıza, bu değişim zamanına sevinç, kahkaha ve sevgi dolu serüvenleri davet edin. Sevgili varlıklar, gelecek günlerde tarihinizin son 50 bin yılının son bölümünü (sona erişini) yazıyor olacaksınız. Bildiğiniz gibi gezegeninizde gerçekleşecek olan değişimlere tanık olmak ve katkıda bulunmak için bu zamanda enkarne olmayı siz seçtiniz. Bekleyecek zaman yok, vakit yakın!
Çoğunuz düş kırıklığı hissediyorsunuz, çünkü olanları bilinçli bir şekilde kavrayamıyorsunuz. Sevgili varlıklar aklınız ve egonuz Tüm Varolan’ın özünü kavramaya muktedir değildir. Onu ancak kalbinizle kavrayabilirsiniz, o var olan her şeyin bilgisine ulaşabilir, buna iman sıçrayışı denir. Bu varlığınızın dişi kutbuyla temas kurarak sezgiye izin vermektir. Bu zamanda daima seçim vardır. Seçim her zaman yetersizlik ve değersizlik korkusuyla sevgi arasında yapılır. Hayatınızdaki her olumsuzluğun, rahatsızlığın ardında korku ve yargı vardır. Sevgiyi seçtiğiniz zaman her şey tam da olduğu gibidir, yani tanrısal ifadedir. Tanrısal esrime haliyle aranızdaki tek engel yargıdır.
Siz izin vererek insanlığın 50 bin yıl sonra gelmekte olan Altın Çağını yaratmaktasınız. İzin vermek korkuyu iterek uzaklaştırmak değildir, ondan kurtulmaya çalışmak da değildir. Bu korkunun ve yargının bile geçerli olduğunu, Tanrısal ifade olduğunu, onu değişime uğratmanın tek yolunun ışığınızın içine almak olduğunu bilmektir. Bu size ait olan bir çocuğu kollarınıza alıp kulağına korkulacak bir şey olmadığını söylemeye benzer. Böylece her yargıyı ve korkuyu izin vererek hizaya getirebilirsiniz, çünkü izin verdikçe içinizdeki enerji merkezlerini açarsınız. Evet şimdi sorularınızı bekliyorum.
Soru- Geçenlerde rahip olmak isteyen kadınlar başkaldırdı, ama talepleri reddedildi. Dişi enerjinin yükselebilmesi için onları desteklememiz mi gerekirdi?
P’taah- Dişilerin sözüm ona erkeklere ait bir alana saldırması başka bir şeydir. Daha evvel de söylediğimiz gibi “kadınlara özgürlük hareketi” aslında bir tür vur deyince öldürmedir, çünkü özünde o hala erkek enerjidir, izin veren değil yapan bir harekettir. Öte yandan dininiz tarihinizin bir yansımasıdır. O binlerce yıl boyunca ayrılıklar yaratarak, neyin yanlış neyin doğru olduğu konusunda yargılar vererek, doğuştan günahkar olduğunuzu söyleyerek insanlığı tutsak etmiş ve zincire vurmuştur. Şimdi bunların değişmesinin zamanıdır. Evrende yargı olmadığını, ayrı gayrı olmadığını, bulutların arasında oturup sizi yargılayan bir Tanrı ya da hiyerarşi olmadığını, hatta evrende doğru ve yanlış olmadığını anlamanın vaktidir.
Kadınların ille de rahip olmak istemesi, deve çöle kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemeye benzer. Kaderiniz dini kurumlara bağlı değildir sevgili varlıklar. Kendinizi din kurumlarına bağladığınız zaman geçmişin prangalarına bağlamış, böylece özgür iradenizi yadsımış olursunuz, anlıyor musunuz?
Soru- Bir şeye asılmak ve olmasını istemekle, onun olmasına yol açan serbest duygu arasında fark var mıdır?
P’taah- Hiç fark ettiniz mi bir düşünceyi, gönlünüzün bir arzusunu öylesine pek üstünde durmadan gönderdiğinizde, onu öylece bırakıp bir daha düşünmediğinizde kısa bir zaman sonra o fiziksel realitede gerçekleşir. Hiç fark ettiniz mi, zor bir durumda kaldığınızı ve falanca güne kadar bir şeye ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzde o gerçekleşmez. Buna ihtiyaç denir. Tanrı ve tanrıçalar ihtiyaç duymazlar, onlar sadece arzu eder ve arzu yoluyla yaratırlar, ihtiyaç duyarak değil. Çünkü ihtiyaç madalyonun çaresizlik denen yüzüdür, yani çok iyi şekilde örtülmüş korkudur.
Soru- Duyguların realitemizi nasıl yarattığı hakkında bize bir şeyler söyleyebilir misiniz?
P’taah- Siz aslında duygusunuz. Peki duygu nedir? O enerjidir, bir titreşim frekansıdır. İşte siz busunuz, bir titreşim frekansı! Bu frekans duygularınıza göre değişir. Çoğu zaman neye inandığınızı bilmezsiniz, o öylesine kişiliğinizin bir parçasıdır ki realitenizi yaratanın o olduğunu gerçekten anlayamazsınız. İnsanlığın büyük bölümü duyguya, hissetmeye pek aşina değildir, onlar direnç göstermeye yatkındırlar, bu yok olma korkusudur! Böylece çoğunuz duygudan, hissetmekten kaçabilmek için her şeyi yapmaya hazırsınızdır. Duyguya izin verdiğiniz zaman o beden içinde dolaşır ve sevinç yaratır, birlik yaratır. Ama onu yargıladığınızda direnç yaratırsınız, bu da acı ve ıstırap demektir. (Sayfa: 281-303)
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM (27 Kasım 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Bu akşam değişik bir yol izleyeceğiz, önce soruları alıp sonra konuşacağız. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Bize yaptığınız yardımın karşılıklı olduğunu söylemiştiniz. Biz sizden bir hayli şey alıyoruz, peki karşılığında sizin aldığınız şey nedir?
P’taah- Sevinç, sevgili dostum sevinç! Bir de öğrenme deneyimi denen şey var ki, bir araya geldiğimizde kim olduğunuzu ve durumunuzu öğreniyorum. Ama insanlarla birlikte olmak daima bir sevinç nedenidir. Bir bilinç genişlemesi görmek bana daima sevinç verir.
Soru- Bir arkadaşımın oğlunun beyninde tümör var. Aile üyelerine bunun nedenini kavramak çok zor geliyor. Çocuğun böyle bir kaderi seçmiş olmasının amacı nedir?
P’taah- Her enkarnasyonla birlikte bilinç giderek genişler. Bu zamanda öğrenmeniz gereken dersler daha da yoğunlaşıyor ve hızlanıyor. Her enkarnasyon öncesinde ruh düzeyinde bir araya gelerek aile içinde oynayacağınız rolleri kararlaştırırsınız. Kimin anne, kimin baba, kimin kardeş olacağını ve cinsiyetinizin ne olacağını belirlersiniz. Sonra bir oyun planını ana hatlarıyla tespit edersiniz. Ama bu anbean seçimleriniz olmayacağı anlamına gelmez, çünkü o anı nasıl algılayacağınızı seçme hakkınız var. Şimdi bir çocuk, ruh düzeyinde ailesiyle olan deneyiminin sadece birkaç yıl sürmesini kararlaştırmış olabilir. Burada önemli olan bu ıstırabın içindeki mücevheri, yani dersi keşfetmenizdir! Sevginin asla sona ermeyeceğini ve ölüm diye bir şeyin olmadığını unutmayın.
Söz konusu durumu aklınızla kavrayamazsınız. Aklınız size hizmet etmek için vardır, ama enkarnasyonlar boyunca aklınızın ve mantığınızın kölesi haline geldiniz, tıpkı egonuzun kölesi haline geldiğiniz gibi. Bu aklın, mantığın ve egonun kusurlu olduğu anlamına gelmez, onlar sadece ayakkabılarına göre biraz fazla büyümüşlerdir. Ruhunuz Tanrısallığın ifadesi olduğunu bilir, aklınız ise Tanrısallıkla bir ilgisi olduğunu unutmuştur!
Bu akşam aydınlanma hakkında konuşacağım. Hepiniz aydınlanmanın kısa bir yolu olup olmadığını merak ediyorsunuz. Evet kısa bir yol var, göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşecek kısa bir yol. O “izin vermektir” sevgili varlıklar. Bunu size haftalar boyunca tekrarladık, işitiyor ama anlamıyorsunuz! Öylesine umarsızca dinliyorsunuz ki, hepiniz “yapmak” yani aydınlanmak peşindesiniz. Biz de diyoruz ki yapılacak bir şey yok, evrenlerin tüm bilgisi içinizdedir, kendi dışınızdan yansıyan herşey sizden yansıyandır. Olumsuz diye yargıladığınız şey de, harika bulduğunuz şey de sizden yansımaktadır. Hayatınızda direnç gösterdiğiniz, bastırıp sindirdiğiniz ne varsa hepsi size geri dönecektir, ta ki ona izin verinceye dek.
Sizin dışınızda yargı olmadığını söyledik. Evrende yargı yoktur, siz bu boyutta kendini ifade eden tanrı ve tanrıçalarsınız, çok boyutlu varlıklarsınız. Hepiniz treni kaçıracağınızdan, geçişe layık olamayacağınızdan korkuyorsunuz, fakat anlamıyorsunuz ki siz zaten oradasınız. Tüm boyutlardaki ruh kardeşlerinizle çevrelenmiş haldesiniz. Kaderinizi değiştirme gücüne sahip olmadığınızı düşünüyorsunuz, ama yanılıyorsunuz. Geçmişinize zincirlenmeyin, bir sınır olmadığını bilin. Sandığınızdan çok yücesiniz, hiçbir şeyden ayrı değilsiniz, korkuyu ya da sevgiyi seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Eğer isterseniz galaksileri aydınlatabilir, beyin denen o kristal gökkubbeyi tutuşturabilirsiniz. Bizler size hizmet etmek için buradayız. Tek isteğimiz Yuvanıza geri dönmenizdir. İyi akşamlar sevgili varlıklar, hoşçakalın.
3 comments:
kardeş bu kimin hayal dünyası?
Sevgili kardeşim,
Siz de benim gibi spiritualizme meraklısınız herhalde. Ancak internet ruhlarla ilgisi olmayan pek çok site ve mesajla dolu. Bunlardan bir tanesi Pleaiades Konseyi'ni çok
kötü hırpalamış. Siz ne dersiniz?
http://www.angelfire.com/ri2/ruhiselman/rs86.html
Saygılarımla,
harika otesi bilgiler kendimi hissettiklerimi inandigim yasama bicimimi yaptiklarim dusunduklerim adeta kendimi okudum tesekurler ptaah
Yorum Gönder