Brandon West
Bu makalede bedenimizin nasıl bilincimizin holografik yansıması olduğunu ve bu hologramı nasıl direkt olarak etkilediğinizi ve böylece bedeninizin fiziksel sağlığı üzerinde tam bir kontrole sahip olduğunuzu keşfedeceğiz. Ayrıca bu prensibin arkasındaki tam mekanizmayı spesifik olarak keşfedeceğiz, mantıklı zihninizin kendini rahat hissetmesi için bilimsel kanıtlar vereceğim. Ama önce… bu nasıl mümkündür?
İnsan Düşüncesi Gerçekliği Belirler
Kuantum fiziğinin anahtar prensiplerinden biri, düşüncelerimizin realiteyi belirlemesidir. 1900′lü yılların başında bunu çifte yarık deneyi adı verilen bir deneyle şüphe gölgesinin ötesinde kanıtladılar. Kuantum seviyede enerjinin (parçacıkların) davranışının belirleyici faktörünün gözlemcinin farkındalığı olduğunu buldular.
Örneğin: aynı koşullar altındaki elektronlar bazen parçacıklar gibi davranırlar ve diğer zamanlarda dalgalar (formsuz enerji) gibi davranmaya dönerler, çünkü bu tamamen gözlemcinin neler olacağı beklentisine bağlıdır. Gözlemcinin gerçekleşeceğine inandığı şey her neyse, kuantum alanı bunu yapar.
Kuantum dünyası nasıl davranacağını bilmek için bir karar vermemizi bekler. Kuantum fizikçilerin kuantum dünyasını açıklamakta ve tanımlamakta yaşadıkları zorlukların nedeni budur. Bizler gerçekte, kelimenin her anlamıyla, yaratım üstatlarıyız, çünkü tüm olasılıkların alanından neyi tezahür ettireceğimize ve forma sokacağımıza karar veririz.
Konu şu ki, realitenin kuantum seviyesi yaratımın yerel ve önemsiz bir veçhesi değildir. O her tarafımızdadır ve birleşik alanın kendisinin dışında yaratımın en temel seviyesidir. İnsan enerji alanı her zaman etrafımızdaki kuantum alan ile etkileşir ve onu etkiler ve inançlarımızın ve niyetlerimizin enerjisi enerji alanımıza akıtılır, çünkü bunlar düşüncelerimizin ve duygularımızın enerjisiyle tanımlanır.
Düşüncelerimizin, duygularımızın, inançlarımızın ve niyetlerimizin insan enerji alanına füzyonu, varoluşumuzun her anında içimizdeki ve etrafımızdaki kuantum realiteyi sürekli olarak bilgilendirir.
Ve realite varoluşun içine ve dışına yanıp söndüğü (girip çıktığı) için [varsayımsal olarak Planck zamanında - saniyede1044 kez - biyofizikçi William Brown'ın Rezonans Projesiyle açıklandığı gibi] realitemiz form ve alanın saf enerji hali arasında her salınım yaptığında, sabit olan ve varoluşun içine ve dışına girip çıkmayan farkındalığımız kuantum seviyede, forma geri dönüş yaptığında, alana neyin yeniden ortaya çıkacağını bilgisini verir.
Bu nedenle formsuzluğun içine her salınım yaptığımızda, sonraki anda dikkatimizle alandan neyi tezahür ettireceğimizi seçme tam ve bütün kontrolüne vesorumluluğuna sahibiz ve bunu yapma gücümüz ve yeteneğimiz tamamıyla neye inandığımıza ve nasıl hissettiğimize dayanır.
Bunun dramatik bir örneği Vittorio Michelli’nin vakasıdır. Vittorio 1962′de sol kalçasında büyük bir tümör ile İtalya, Verona’daki Askeri Hastaneye yatırıldı. Doktorlar ona yardımcı olamayacaklarını biliyorlardı, durumu çaresiz görüldü ve tedavi edilmeden eve gönderildi ve yaklaşık 10 ay sonra sol kalça kemiği tamamen parçalanıp dağıldı. Son bir çare olarak, Fransa’ya Lourdes’a seyahat etti ve oradaki pınarda yıkandı (burası mucizeler yaratmakla ünlü Hristiyan kutsal bölgesidir).
Anında daha iyi hissetmeye başladı, iştahı yerine geldi ve oradan ayrılmadan önce pınarda bir kaç kez daha yıkandı. Bir kaç ay sonra o kadar çok güçlü bir esenlik duygusu hissetti ki, doktorların röntgen filmini çekmeleri için ısrar etti. Doktorlar tümörünün küçülmesine şaşırdılar. Sonraki bir kaç ayda onu yakından izlemeye devam ettiler ve röntgen filmleri tümörünün küçülmeye devam ettiğini gösterdi, tümör tamamen yok oldu. Ve tümörü yok olduğunda,kalça kemiği yenilenmeye başladı.
İki ay sonra yeniden yürüyordu ve bir kaç yıl sonra kalça kemiği tamamen yenilendi. Vatikan’ın Tıp Komisyonu resmi raporlarında şöyle diyor:
“İliak kemiği ve oyuğun dikkat çekici yeniden yapılanması gerçekleşti. 1964, 1965, 1968 ve 1969 da çekilen X – ışınları dünya tıbbı tarihinde bilinmeyen türde öngörülemeyen ve hatta çok kuvvetli yeniden kemik oluşumunu kesin bir şekilde ve şüphe olmaksızın onaylıyor.” (Holografik Evren, sayfa 107).
Normal olarak bu mucizevi sayılırdı ve aslında öyledir. Ama onu sergileyen insan niyetinin ve inancının gerçek gücü açısından bunu mucizevi buluyorum. Dahası, bu ‘maddi bedenlerimizin’ uyumlandığı enerjisel bir yapı bulunduğunu ileri süren güçlü bir kanıttır, çünkü bu, kemiğin yeniden büyümesi talimatını veren bir tür enerjisel mavikopya olmadıkça Vittorion Michelli’nin kalça kemiğinin tam olarak hangi şekle geri büyüyeceğini nasıl bildiğinin mantıklı açıklamalarından biridir, Vatikan’ın Tıp Komisyonunun net bir şekilde ifade ettiği gibi “dünya tıbbı tarihinde bilinmeyen”.
Tıpta, belki bu bilinmiyordu, ama aynı şey fizik için söylenemez. Atomik seviyede atomlar, sanki birlikte hangi şekli sürdüreceklerini dikte eden bağlı oldukları enerjisel bir mavikopya varmış gibi, spesifik geometrik yapılara sahip olan moleküller oluşturmak için birbirlerine bağlanırlar.
Eğer bedenlerimiz bilincin bir yansımasıysa, o zaman bilincimiz atomlarımızın ve moleküllerimizin bedenlerimizi yaratmak için uyumlandıkları enerjisel bir mavikopya yaratıyor. DNA üzerine yeni araştırmalarda bu enerjisel mavikopyanın (veya insan enerji alanı) varlığının epeyce anlamlı kanıtı vardır, bu araştırma DNA’nın enerji aktardığını, aldığını ve direkt olarak alandan enerjiyi okuduğunu kanıtlıyor.
Michelli’nin vakası enerjimiz ve niyetlerimiz ile vakum yapısını yeniden organize etme ve böylece arzu ettiğimiz şeyin gerçekten mucizevi sonuçları için direkt olarak alandan tezahür ettirme insan yeteneğimizin mükemmel bir örneğidir. Michelli’nin daha iyi hissetmeye başlamasının ve iyileştiğine inanmayabaşlamasının onun iyileşmesinin anahtarı olduğunu ileri sürüyorum.
Bazıları bu adamı Tanrı’nın iyileştirdiği inancına tutunmak isteyebilir ve ben de kabul ederdim. Ama siz ve ben muhtemelen bu Tanrı’nın doğası üzerine anlaşamazdık. Çünkü hepimizin olduğumuz gibi sizin Tanrı olduğunuzu ileri sürüyorum, çünkü Tanrı adını verdiğimiz güç yaradılışın arkasındaki enerji ve sonsuz bilinçtir ve bu nedenle saf bilinç olarak kendimize eriştiğimiz zaman (meditasyon ile düşünce olmadan), kendimizi kendi farkındalığımızın sonsuzluğuna açarız, çünkü ayrılmaz şekilde o sonsuz yaratıcı bilinciz. Biz oyuz ve o da biz. Ve o enerjiye açıldığımız zaman, realiteyi yaratma şaşırtıcı gücüne sahip olduğunu ve biyolojimizi direkt olarak etkilediğini bilerek “güçlü bir esenlik duygusu” ile dolup taşmamıza izin veririz.
Bilincin Yansıması Olarak Beden
Gerçekliğin formun içine ve dışına girip çıktığını gerçekten içselleştirmenizi istiyorum. Bu kesinlikle iyileştirme yeteneğimizi anlamakta çok önemlidir, çünkü zamanın yarısında formsuz isek, o zaman (1) Biz gerçekte kimiz, çünkü açıkça bedenlerimiz ve maddi dünya bir dereceye kadar yanılsamadır; ve (2) Yeniden materyalize olduğumuz her seferinde bedenlerimizin yeniden düzenlenmesini yönlendiren mavikopya nedir?
Her iki sorunun yanıtı bilinç olacaktır. Bedenlerimiz bilincimizin holografik bir yansımasıdır ve kendimiz ile ilgili inançlarımızın genel toplamıdır. Kendimizle ilgili inançlarımızı değiştirebilirsek ve böylece insan enerji alanımızı tanımlayan enerjiyi değiştirebilirsek, o zaman bedenimiz saniyede 1044 kez forma yeniden materyalize olurken uyumlandığı enerjisel mavikopyayı değiştirebiliriz.
(Bizleri bu sonsuz Tanrı – bilincinin hem fraktal hem de holografik ifadesi yapan bilincimizin tam yapısı ve dinamikleri Nassim Haramein’in Hologfraktografik Evren teorisinde ve Olay Ufkunu Geçmek çalışmasında bulunabilir). Deepak Chopra Tanrı’yı Nasıl Tanırsınız adlı kitabında bunu mükemmel şekilde gösteren bir hikaye anlatıyor. Bir arkadaşı jimnastik salonunda çalışırken ayağını incitti, çünkü makinelerden birini kullanmaya alışık değildi ve ayağındaki kaslar incindi. Ayağındaki ağrı sonraki bir kaç gün arttı ve yürümenin gittikçe zorlaştığını gördü, “tıbbi inceleme” ile plantar fasciitis olarak bilinen yaygın bir hastalığı olduğu bulundu. (Plantar fasciitis: Topuk altındaki fasya bağ dokusunun zedelenmesi sonrası şiddetli topuk ağrıları ile karakterize bir rahatsızlık).Topuğu ile ayağının ön tarafı arasındaki bağlayıcı doku yırtılmıştı.
Arkadaşı ameliyat olmamaya, bunun yerine göğüs germeye karar verdi, ama zamanla o kadar ağrısı oldu ve yürümesi zorlaştı ki, ümitsizlik içinde Çinli bir Şifacıyı arayıp buldu. Bu Çinli adamın görünüşü sıradan idi ve mistik veya spiritüel olduğu veya şifa verme yeteneği olduğu kanıtını göstermiyordu. Deepak Chopra’nın yaralı arkadaşı devam ediyor:
“Ayağımı nazikçe hissettikten sonra, ayağa kalktı ve omurgamın arkasında havada bir kaç işaret yaptı. Bana hiç dokunmadı ve ne yaptığını sorduğum zaman, enerji alanımda bazı düğmeleri açtığını söyledi. Bunu bir dakika yaptı ve sonra ayağa kalkmamı istedi. Ayağa kalktım ve en hafif bir ağrı duyumsaması olmadı. Hatırlayın, topallıyordum, çok zor yürüyebiliyordum.”
Devam ediyor:
“Tam bir şaşkınlıkla ne yaptığını sordum. Bedenin zihnin imge yansıması olduğunu ve sağlık halinde zihnin bu imgeyi sağlam ve dengeli tuttuğunu anlattı. Ama, yaralanma ve ağrı dikkatimizi etkilenmiş noktadan geri çekmemize neden olabilir. Bu durumda, beden imgesi bozulmaya başlar; enerji kalıpları sağlıksız, zedelenmiş hale gelir. Şifacı doğru kalıbı düzeltir – bu anında, o noktada yapılır, bundan sonra hastanın kendi zihni onu bu şekilde sürdürmenin sorumluluğu alır. (Tanrıyı Nasıl Tanırsınız, sayfa 222).
Bu hikaye beni büyüledi ve onu işittiğimden bu yana bana ilham oldu. Gördüğümüz gibi, realite her saniye form ve formsuzluk arasında salınım yaparak sayısız kez varoluşun içine girer ve çıkar ve kuantum fiziği düşüncelerimizin ve inançlarımızın maddi dünyanın kaynağı olan kuantum realitesini etkilediğini biliyor. Bu nedenle fizikselliğimiz dahil, tüm yaradılışın enerjisel ve formsuz kaynağını varsaymak doğaldır.
Kendimizi fiziksel bedenden daha fazlası olarak düşünmeye başlamamız gerektiğinin kesinlikle net olduğunu düşünüyorum. Gerçekte, kendimizi bir bedende organize eden ışıltılı bir enerji alanı olarak veya tezahür eden ve bedenlerimiz vasıtasıyla realitenin bu seviyesini geçici olarak deneyimleyen saf bilinç olarak düşünmemiz çok daha uygundur. Yeni kanıtlar zihnimizin mekansız olduğunu ve beyinden bağımsız olduğunu net bir şekilde gösteriyor, bu var olmak için beyne veya bedene gereksinim olmadığı anlamına geliyor.
Bizler kim olduğumuzu düşündüğümüzden çok daha fazlasıyız ve inanmamıza yönlendirildiğimizden son derece daha fazlasıyız. Atmamız gereken sonraki adım, insan evrimimizde sonraki adım realiteyi etkileme ve istediğimiz her şeyi direkt olarak alandan tezahür ettirme gücünü nasıl kullanacağımızı öğrenmeyi kapsıyor; yeni bir kalça, belki daha iyi görme ya da zinde ve sağlıklı bir beden.
Ama bu nasıl yapılır?
Alanınızı İyileştirmek, Bedeninizi İyileştirmek
İyileştirmek için, tek yapmamız gereken, bedenimizin enerjisel yansımasının engellenmemesi için enerjimizi arıtmaktır. O zaman atomlarımız ve moleküllerimiz bu yapıya mükemmel şekilde uyumlanabilir, çünkü bilincimiz tarafından yansıtılırken bedenimizin imgesini bozmak için enerjisel müdahale olmaz.
Bunu düşüncelerimiz arasındaki boşluğa girerek yaparız, bu boşlukta inançlarımız artık gerçekliğimizi etkilemez, çünkü, düşünmediğimiz zaman, inançlardan ve beklentilerden de özgür oluruz. Ve bunu yaparak kendimizi evrensel prensiplere uyumlarız ve enerjimizi tüm olasılıklar alanından direkt olarak gelen enerjilere uydururuz – sevginin, nezaketin, ilhamın, tutkunun, neşenin vs yüksek frekanslı enerjilerine.
İlk adım sadece enerji olmadığımız, bedenimizde ve zihnimizde iyileşmeyi, daha mutlu, sağlıklı, canlı ve yaratıcı bir varlık olmayı teşvik eden etrafımızda her yerde bilinçli olarak erişebileceğimiz sonsuz enerji olduğu olasılığını düşünmektir. Yaradılışın sonsuz enerjisine ve formsuz enerji olarak kendi gerçek doğanıza bağlanmaya başlar başlamaz, bedeninizin yansımasını kendi doğal haline geri getiren bedeninizdeki bu enerjilerin farkında olmaya başlarsınız.
Bedeninizin yansıması sadece dengesiz düşüncelerin, duyguların ve sınırlayıcı inançların neden olduğu enerji alanınızdaki – bilincinizdeki – karışıklık ile bozulabilir. Işıltılı enerji alanımız doğal olarak canlıdır ve enerjimiz bilincin güçlü bir akımı olarak engellenmeden akar, ama sosyal beyin yıkamaların parçası olarak yaşamaya şartlanmakta olduğumuz bilincin düşük seviyeleri bu akışı bozar.
Bir diğer anahtar kavram bedeninizin her zaman yenilenmekte olduğudur. Deepak Chopra bir konuşmasında atomların yaşlanmadığını belirtti. Atomlar ölmez ve 14 milyar yıl önce büyük patlamada var olan aynı atomlar bugüne kadar varlığını sürdürüyor, hatta bunların bazıları sizin içinizde.
Her yıl bedeninizdeki atomların %98′i ‘yeni’ atomlar ile yer değiştiriyor. Siz sürekli olarak ölüyor ve yeniden doğuyorsunuz ve atomik ve moleküler seviyelerde dönüşüyorsunuz. Her üç günde bir yeni bir mide zarına sahip oluyorsunuz, her ay yeni deriniz oluyor, her üç ayda bir yeni bir iskelete sahip oluyorsunuz. Ve her yıl neredeyse tamamıyla yeni bir bedene sahip oluyorsunuz (Mucizelerin Ötesini Yaşamak; Deepak Chopra &Wayne Dyer).
Deepak Chopra atomlarımızın “göçmen kuşlara benzediğini” söyleyerek bunu güzel bir şekilde tanımladı. Onlar daimi değiller, tamamıyla bağımsızlar ve uzay ve zaman boyunca sürüklenirler ve sadece bedenlerimiz gibi yapılara organize olurlar, enerji alanımız atomları manyetik alanın metal talaşları organize ettiği gibi organize eder, sadece hafifçe daha karmaşıktır.
Bedenimize farklı şekilde bakmaya ve genel olarak sağlığın kendisinin mekanizmasına yeni bir ışıkta bakmaya başlamak için başka hangi kanıtlara gereksinimimiz var?
Fiziksel bedeninizi oluşturan ham materyallerden hiç biri yaşlanmaz, dahası, bunlar sürekli olarak değişir. Bu nedenle size soruyorum. Değişen gerçektensiz misiniz? Ve bu atomları ve molekülleri geriye, olmalarının istendiği yere organize eden ve hücreleriniz ve atomlarınız milyarlarcası ile göç ederken bile onların işlerini mükemmel ve uyumlu bir şekilde yapmaya devam etmelerini sağlayan kuvvet nedir?
Bedeniniz gerçek siz değil. Bedeniniz sadece kendinizin olduğuna inandığınız şeyin bir yansımasıdır. Eğer saf bilinç olduğunuzu ve gerçekte olduğunuz kişinin realiteyi tezahür ettiren ve kendinizin diğer veçheleriyle realiteyi birlikte yaratan sonsuz yaratıcı farkındalık olduğunu keşfedebilseydiniz (çünkü her varlık Tanrı olarak etiketlediğimiz sonsuz evrensel bilincin bir ifadesidir), o zaman bedeniniz, sağlığınız ve yaşamınız üzerinde tam kontrolü ele almaya başlayabilirsiniz.
Bedeninizdeki kronik ağrı, hastalık, rahatsızlık veya eski yaralar gerçekte bedeninizde değildir, bunlar zihninizdedir. Daha spesifik olarak, bunlar algınızın bir işlevidir. Atomlarınız her zaman değişir ve molekülleriniz de değişir, ama yeni atomlar gelirken ve yeni moleküller oluşurken ve siz varoluşa girip çıkarken, enerji alanınız onlara nereye gideceklerini, ne yapacaklarını ve birbirleriyle nasıl uyumlanacaklarını anlatır.
Bu nedenle hastalığı, rahatsızlığı, ağrıyı ve yaraları bilincinizde taşıyorsunuz ve bunlar enerji alanınıza damgalanmıştır ve sadece o zaman fizyolojinizde tezahür etmek için ilerlerler.
Eğer durum buysa, o zaman sağlığımız sadece tamamıyla iradeli kontrolümüzün altında değil, aynı zamanda yaşlanma hızımız da kontrol altında olabilir. Ölümsüz olabileceğimizi ileri sürmüyorum, çünkü biz zaten bilincin sonsuz varlıklarıyız. İleri sürdüğüm şey, çoktan unutulmuş bir zamanda insan varlıkların bu alandan yaşama yeteneğine sahip olduklarını ve yakın gelecekte sahip olacaklarını ve saf enerjinin ışıltılı varlıkları olarak bilinçli şekilde yaşayacaklarını kavrayacak olmalarıdır.
O zaman insan varlıklar bedenin en yüksek benliğimizin bir tezahürü olduğunu kavrayacaklar ve sadece yaşamda her şeyi bilinçli olarak tezahür ettirebilmeyeceğiz, aynı zamanda bedenlerimizde de tezahür ettirebileceğiz. Ve bir gün sonsuz enerji alanından yaşadığımız için bedenlerimizi isteyerek sürekli olarak yenileyebileceğimiz bir noktaya ulaşacağız ve işimiz tamamlanıncaya ve devam etmeyi seçinceye kadar bedenlerimizde yaşayabilmemiz için, bedenlerimiz yüksek frekansta işleyecek. Büyüleyici mi? Evet. Ama bu değişimler biraz uygulama ve eğitimden sonra bile insan bedeninde ve zihninde fark edilebilir, bunu kendiniz için hissetmeye ve deneyimlemeye karar verin ve nasıl meditasyon yapıldığını öğrenin. Evrenin bu doğasına erişmenin tek engeli kendi bilinçli farkındalığınız, dikkat seviyeniz ve inançlarınızdır.
İyileştirme yeteneğimiz direkt olarak dikkat seviyemiz ve inanç seviyemiz ile ilişkilidir. Örneğin, iyileşeceğimizin mutlak kesinliğine, bilişine sahip olduğumuz sürece kendimizi tüm ıstıraplardan, hastalıklardan, rahatsızlıklardan ve yaralanmalardan iyileştirebiliriz. Buna derin meditasyon vasıtasıyla realitenin en temel seviyesine erişerek direkt olarak ulaşılır.
Çünkü realitenin temel seviyesinde her şey mümkündür ve realitenin yeniden yapılanması tamamıyla inançlarımız ve beklentilerimiz tarafından dikte ettirilir. Bizler saf enerjiyiz ve bu enerjide sonsuz potansiyel vardır. Yaşamlarımızda ve bedenlerimizde alanımızdan neyi tezahür ettirmeyi seçtiğimiz tamamıyla bize bağlıdır.
Sınırlarınız yok ve hiç bir şey imkansız değil. Ne yapabileceğinizi ve ne yapamayacağınızı dikte eden yalnızca inançlarınızdır.
(Çeviri: Saffet Güler)
0 comments:
Yorum Gönder