Arjun Walia
Fizik, biyofizik, astrofizik, eğitim, matematik, mühendislik, kardiyoloji, biofeedback ve psikolojide bir grup prestijli ve uluslararası tanınan lider HeartMath Enstisüsünde bazı parlak çalışmalar yapmaktalar. HeartMath Enstitüsü stresi azaltmak, duyguları kendi kendine düzenlemek ve ana görüş biyolojinde yaygın olarak gözden kaçan bir şeyi anlamak için insanlara yardımcı olmaya adanmış kara amacı gütmeyen bir araştırma ve eğitim organizasyonudur.
Araştırmalarının büyük bölümü kalp ve beyin etkileşimine, bunların birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarına ve bilincimizi nasıl etkilediklerine ayrılmıştır. Örneğin, bir insan gerçekten minnettarlık, sevgi veya takdir gibi pozitif duygular hissettiği zaman, kalp atışları farklı bir mesaj gönderiyor ve kalp bedende üretilen en geniş elektromanyetik alanı ürettiği için, enstitü önemli miktarda veri toplayabilmektedir.
Araştırma yöneticisi Ph.D. Rolin McCratey’e göre:
“Duygusal bilgi aslında bu alanlarda kodlanmış ve modüle edilmiştir. Duygularımızı değiştirmeyi öğrenerek, kalpten yayılan ve etrafımızdakileri etkileyebilen manyetik alanlara kodlanmış bilgiyi değiştiriyoruz. Birbirimize ve gezegenin kendisine özünde ve derin bir şekilde bağlıyız.”
Kalp Beyne Sinyaller Gönderiyor
“Kalbin beyinle konuştuğu ve onu etkilediği önemli bir yol, kalp eşfazlı/tutarlı olduğu zamandır – ritimlerinde istikrarlı, sinüs – dalga benzeri model deneyimlediği zaman. Kalp eşfazlı/tutarlı olduğu zaman, beyin dahil beden her türlü yararlı şeyi deneyimlemeye başlıyor, bunların arasında daha büyük zihinsel netlik ve yetenek, daha iyi karar verme var.”
Bilimdamları uzun süredir bilgi gönderenin ve bedene ne zaman ne yapacağını söyleyenin beyin olduğuna inandı. Bu kalbi de içeriyor, ama şimdi aslında aynen beynin kalbe sinyaller gönderdiği gibi kalbin beyne sinyaller gönderdiğini biliyoruz. Aslında, kalp beynin kalbe gönderdiğinden daha fazla sinyali beyne gönderiyor. Daha da eğlenceli olan şey, bu kalp sinyallerinin (kalpten beyne) aslında beyin fonkiyonunda önemli bir etkiye sahip olduğu gerçeğidir.
Bana göre bu şaşırtıcı. Kalbin bedende en geniş elektromanyetik alanı ürettiği gerçeği ve beyne daha fazla sinyal gönderdiği gerçeği, bize kalbin biyolojimizde daha önce inandığımızdan çok daha büyük rol oynadığını ve belki de beyin için düşündüğümüz aynı şekilde, bedenin ana komuta merkezi olabileceğini gösteriyor.
Şimdiye kadar, araştırmacılar kalbin beyin ve beden ile dört şekilde iletişim kurduğunu keşfettiler:
* Nörolojik iletişim (sinir sistemi)
* Biyofiziksel iletişim (nabız/titreşim dalgası)
* Biyokimyasal iletişim (hormonlar)
* Enerjisel iletişim (elektromanyetik alanlar)
Bu Neden Önemli
“HeartMath araştırması (farklı duygusal hallere eşil eden) kalp aktivitesinin farklı modellerinin bilişsel ve duygusal işlev üzerinde belirgin etkileri olduğunu gösterdi. Stres ve negatif duygular sırasında, kalp ritim modeli düzensiz ve bozuk olduğu zaman, kalpten beyine yolculuk yapan nöral sinyallerin buna karşılık gelen modeli yüksek bilişsel işlevi kısıtlar. Bu bizim berrak bir şekilde düşünme, hatırlama, öğrenme, akıl yürütme ve etkili kararlar verme yeteneğimizi sınırlar. Tersine, pozitif duygusal haller sırasında kalbin beyine daha düzenli ve istikrarlı girdi modelinin zıt etkisi vardır. Bilişsel işlevi kolaylaştırır ve pozitif hisleri ve duygusal istikrarı güçlendirir.”
Bu bilincin önemini gündeme getiriyor. Bilinç etrafımızdaki dünyayı (ve içindeki her şeyi) algılama yolumuzdur. O nasıl düşündüğümüz ve nasıl hissettiğimizdir. Belirli bir niyet ile dikkatimizi bir şeye doğru yönlendirir ve sayısız şekillerde açıklanabilir. Bilincin bilime ile ne ilgisi var? Bugün bazı fizikçiler bilincin aslında aynen bir katı, sıvı veya gaz gibi madde konusu olduğuna inanmaya başlıyorlar. Bunun nedeni, kuantum fiziği alanında bir sayıda yayının bilincin gerçekte fiziksel maddi dünyamıza direkt etkisi olduğunu göstermesidir. Bu, özellikle kuantum çifte yarık deneyi ile gösterildi, bu deney fiziksel maddi dünyamızın oluşması ile “önemli derecede” ilişkilendirmek için bilinç ile ilişkili faktörleri buldu.
“Yeni fiziğin temel sonucu da gözleyenin realiteyi yarattığını kabul ediyor. Gözlemciler olarak, kendi realitemizin yaratılmasına kişisel olarak dahil oluyoruz. Fizikçiler evrenin “zihinsel” bir yapı olduğunu kabul etmeye zorlanıyorlar. Öncü fizikçi Sir James Jeans şöyle yazdı: “Bilgi akışı mekanik olmayan realiteye doğru yönleniyor; evren büyük bir makine yerine dev bir düşünceye daha çok benzemeye başlıyor. Zihin artık madde alemine tesadüfi bir davetsiz misafir olarak görünmüyor, zihni madde aleminin yaratıcısı ve yöneticisi olarak takdir etmek zorundayız. Bunları aşın ve tartışılmaz sonucu kabul edin. Evren maddi değildir, zihinsel ve spiritüeldir.” R.C. Henry, Johns Hopkins Üniversitesinde Fizik ve Astronomi Profesörü, “Zihinsel Evren”; Nature 436:29,2005)
Bu fizikçilerin HeartMath Enstitüsü’nde yapılan araştırma ile bağlantılı olarak söyledikleri şeyi anlamak önemlidir, çünkü oradaki araştırmacılar belirli duygusal hallerin (bilinç) kalbin elektromanyetik alanına nasıl farklı bilgi kodlayabildiğini, bilinç (hisler/duygular) ile ilişkili faktörlere bağlı olarak farklı sinyal gönderdiğini gösterdiler. Tüm bunlar devam ederken, yine, bilincin fiziksel maddi dünyamıza etkisi olduğunu gösteren kuantum fizikçilerimiz var. Bu, sevgi, minnettarlık ve şefkatin bilinç hallerinin fiziksel realite üzerinde, nefret, korku ve açgözlülük gibi zıt duyguların fiziksel realite üzerindeki etkilerinden farklı etkisi olduğu anlamına gelebilir. Bu farklı duygusal hallerin biyolojik yapımız üzerinde etkisi olduğunu ve daha önce bahsedildiği gibi beyne farklı türde sinyaller gönderdiğini biliyoruz.
Düşüncelerimiz, Hislerimiz, Duygularımız Beyinden mi, Kalpten mi Yoksa Başka Bir Yerden mi Kaynaklanıyor?
Tekrar özetlemek için, enstitüdeki araştırmacılar kalbin beyne, beynin kalbe gönderdiğinden daha fazla sinyal gönderdiğini ve farklı duygusal hallerin beyne farklı sinyaller gönderdiğini buldular, bu da bilişsel fonksiyonlarımızı, öğrenme yeteneğimizi ve daha fazlasını direkt olarak etkiliyor. Burada sorulacak soru, bu duygusal haller nereden geliyor? Bunları tetikleyen nedir? Yaşamlarımızdaki belirli bir olay belirli türde duygusal tepkinin katalizörü olabilir (o olayı nasıl algıladığımıza bağlı olarak). Örneğin, eğer biri bir sevdiğini kaybederse, ‘negatif’ duygular deneyimler, bu kalbin beyne belirli sinyaller göndermesini tetikler. Ama bu duygular nereden üretiliyor? Tepkimizi belirleyen olayı nasıl algıladığımıza bakmaksızın beyinden mi üretiliyorlar? Bu bilinç halleri nereden kaynaklanıyor?
“Bilinci beyinde aramak, sunucuyu radyonun içinde aramaya benzer” – Nassim Haramein
Bu bilinç halleri dünyamızı bilmediğimiz şekillerde değiştiriyor olabilir ve hissetme, düşünme ve algılama şeklimizi değiştirdiklerinin, bunun da biyolojimizi etkileyebileceğini biliyoruz.
“Kuantum mekanikleri atomların ve atomaltı parçacıkların gerçekte katı nesneler olmadıklarını göstererek dünyanın maddi temellerini sorguladılar – atomlar ve atomaltı parçacıklar belirli uzamsal bölgelerde ve belirli zamanlarda var olmazlar. En önemlisi, kuantum mekanikleri zihni kendi temel kavramsal yapısına soktu, çünkü gözlenen parçacıkların ve gözlemcinin – fizikçi ve gözlem için kullanılan yöntem – bağlantılı olduklarını buldu. Kuantum mekaniklerinin bir yorumuna göre, bu fenomen gözlemcinin bilincinin gözlenen fiziksel olayların var oluşu için çok önemli olduğunu ve zihinsel olayların fiziksel dünyayı etkileyebileceğini ima ediyor.” Dr. Gary Schwartz
(Çeviri: Saffet Güler)
0 comments:
Yorum Gönder