BİLİM İNSANLARINA RİCA(A Plea to Scientists)
11.10.2020, Tucson, Arizona
Lee Carroll Aracılığıyla
Çeviri: Necati Tarıman
Selâmlar sevgili dostlar, ben Manyetik Hizmetten Kryon. Şu tip sorular hep sorulmuş ve sorulmaktadır: “Celse yaptığınızda kanallık yapılan Varlık (Kryon) sizin nerede olduğunuzu bilecek farkındalığa sahip mi? Ruh neler olup bitiğini biliyor mu yoksa celse bir çeşit bağlantısızlık hali midir? Başka bir ifadeyle, bir şekilde perdenin diğer tarafından getirilen varlık kutsal bir gerçeklik balonu içinde olduğu için sizlerin ne tecrübe ettiğinizi ve nelerle baş etmek zorunda kaldığınızı bilmiyor olabilir mi?”
Bu sorular Tanrı'nın sizleri nasıl gördüğü ile ilgili yanlış bilgilerden ve hatalı kavramlardan kaynaklanmaktadır. Aslında güzel ve muhteşem hakikat şudur: Tanrı sizleri hiç hayal bile edemeyeceğiniz şekilde bilmektedir. Tanrı tarafından bilinmek başınıza gelen ve yaşadığınız her şeyin bilindiği ve hissedildiği anlamına gelmektedir. Mesele sadece zorluklardan ibaret de değildir sevgili dostlar. Ruh, sizlere sadece zorluklarda yardımcı olmak için burada değildir. Ruh, yaşadığınız tüm tecrübeleri sizinle birlikte kutlamak için buradadır. Gülme zamanı geldiğinde, gülme eyleminin ne kadar rahatlatıcı ve şifalandırıcı olduğunu hissedebiliyor musunuz? Güldüğünüz zaman Tanrı'nın gülümseyen yaratıcı enerjisini hissediyor musunuz? Siz veya diğerleri açısından harika olan herhangi bir şeyi kutlarken ve rahatladığınız ve güzel zaman geçirdiğiniz sırada biz de orada oluruz.
Ruh 7/24 hemen yanıbaşınızdadır. Ruh sizi sever ve yardıma ihtiyaç duyduğunuz zamanlarda Ruh'un eli size uzatılmış hâlde olur. Eğer o eli tutmayı seçersiniz, bu hep sözünü ettiğimiz özgür irade ile olur. Maalesef pek çok insana bu gerçeklik unutturulmuştur. Onlar belli bir yere veya belirli bir amaca ulaşmak için ya merdivenlerden tırmanmak veya belli bir yere gidip belirli sözleri tekrarlamak suretiyle Yaratıcı'nın onlara dikkat etmesini veya arzularını gerçekleştirmesini beklerler. Bu algı ve düşünce tümüyle insan kaynaklıdır sevgili dostlar. Bunun temeli de asillere veya güç sahiplerine nasıl hitap etmeniz ve kimlere ricacı olmanız gerektiğini belirleyen hiyerarşik yapılarda yatmaktadır. Ancak Ruh söz konusu olduğunda işler böyle yürümez. Orada hiyerarşi değil, sadece sevgi vardır. Evreni ve her şeyi yaratan Yaratıcı Kaynak sizin isminizi bilir.
DEĞİŞİMLER GELİYOR
Dünyada düşünce yapınızı değiştirecek değişiklikler olmaktadır. Size daha önce de genişletilmiş bilgi için bir kapı açılacağını ve bu kapının bir bölümünün bildiğiniz ve kullandığınız bilimde çok boyutlu enerjilerin geçerli olduğuyla ilgili ilham olacağını söylemiştik. Buna “Çok Boyutlu Etki“ adını bile verebilirsiniz. Şimdi bu konuyu ve daha ilerisini tartışmak istiyorum.
İnsanlar belirli şekilde düşünürler ve bu çoğunlukla korunma amaçlıdır. İnsanlar böylece, bilinçsiz de olsa kendilerini sahteliklere karşı korumak istemektedirler ve mesele sosyal ortamda yaşamı sürdürmeyle ilgilidir. Her Şey çok uzun zamandan beri dünyada kendi içinde tutarlı bir şekilde gelişmiştir ve dolayısıyla doğru ve kesin olmalıdır. Buraya kadar normal!
Bununla birlikte, hiç önyargılı olmadıklarını iddia eden insanlarda bile pek çok gizli önyargı vardır ve nedeni de insanların doğumdan itibaren maruz kaldıkları bilinçsiz eğitimdir. Sevdiğiniz ve saygı duyduğunuz insanlar size belirli şeyler öğretmişler ve işlerin nasıl yürüdüğünü göstermişlerdir. Bu eğitime ev içinde, okullarda, ibadet yerlerinde ve akranlarınızla olan ilişkilerinizden öğrendikleriniz dâhildir.
Bununla birlikte, zaman içinde birçok şeyin size öğretilmiş olanlardan çok farklı olduğunu gösteren kanıtlar bulduğunuzda, kafa karışıklığı ve hattâ işlev bozukluğu ortaya çıkar. Her ne kadar şu aşamada pek çok insan açıklanmış olan hakikati görse de, buna katılmaya pek istekli değildir. Bunun yerine, yanlış veya eksikli olduğu kanıtlanmış da olsa, onlara öğretilenlere bağlı kalmak istemektedirler. Onlara göre bunun aksini yapmak onlara kendi hakikatlerini öğretmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmış olan insanlara ihanet olacaktır. Dolayısıyla, özellikle bilim alanında olmak üzere, pek çok alanda gizli önyargılar kol gezmektedir.
DENGELEYİCİ FİZİKÇİ
Dengeleyici fizikçiyi size tanıtmak istiyorum. Yüksek fizik alanında çalışanlar daha baştan itibaren gerçekte gezegenin bildiğinden çok daha fazlasının olduğunu gayet iyi bilirler. Henüz açıklanmamış olan pek çok şey vardır. Bilimin henüz her şeyi bilmediği genel kabul gören bir olgudur. Henüz sonuçları tam olarak anlaşılmamış olan deneyler yapılmış ve yapılmaktadır. Baştan itibaren ve hattâ fizik alanında bile üç boyutta olması gerektiği gibi davranış göstermeyen şeylerin klasik örnekleri görülmektedir. Işıkla yapılan çift yarık deneyi iyi bir örnektir. Bu ışığın aynı anda iki yerde olduğunu gösteren basit ve oldukça eski bir örnektir. Burada ayrıca parçacık ile dalga karşıtlığı meselesi ve bunların nasıl ve ne zaman yer değiştirdikleri ile ilgili gizem de vardır.
Fizik öğrencilerinin daha ilk yılda öğrendikleri bir şey vardır. Öğretmenler onlara, “Biz her şeyi bilmiyoruz. Bu nedenle şu aşamada bildiğimiz şeyleri öğretmekle yetinmek durumundayız” derler. İyi ve dengeli bir fizikçi insanlığın henüz bilmediği pek çok şey olduğunu baştan kabul eder. Bu bilim insanları için gözlemledikleri ama izah edemedikleri olgular çok ilginç bir alan oluşturur.
Şimdi çoğunuz özellikle de fizik gibi yüksek bir bilim alanı bakımından bunun çok iyi olduğunu söyleyecektir. Ancak, bilinmeyene karşı bu harika tutuma rağmen yine de “Fiziğin şu anki kanunları ile uğraşma!” şeklinde ifade edilebilecek önemli bir önyargı vardır. Başka bir ifadeyle, fiziğin bu kanunları altındır ve işe yaramaktadır, defalarca doğruluğu kanıtlanmıştır. Bunlar arasında Newton ve Kepler kanunları da vardır. Onyıllardan beri yerçekimi kanununun doğruluğu uzay yolculuğu gibi yüksek bilim gerektiren alanlarda kanıtlanmıştır. Bu yasalar sayesinde insan gezegenden ayrılabilmiş, başka gezegenlere gidebilmiş ve hattâ asteroitlerin üstüne bile inebilmiştir. Bu Newton ve Kepler yasalarının doğrulanmasıdır.
MEYDAN OKUMA
Bir bilim insanının ortaya çıkıp, “Newton yasasından çok farklı olan bir yeni yasa ile ilgili güçlü kanıtlarım var!” dediğini hayal edin. Bilim dünyasının tepkisi sizce ne olurdu? Acaba, “Vay canına, lütfen daha fazla anlat!” gibi bir tepki mi gelirdi? Yoksa bunun yerine “Bildiklerimiz bizim işimizi mükemmelen görüyor. Bu durumda bizi lüzumsuz işlerle meşgul etme!” diyerek kapıyı bilim insanının yüzüne mi kapatırlardı?
İşte tam da bu senaryo 1970'li yıllarda astronom Vera Rubin vakasında gerçekleşti. Onun yaptığı keşif “sorun” olarak nitelendirilmişti. Çünkü on yıl süreyle yaptığı gözlem ve ölçümlerde elde ettiği sonuçlar Newton ve Kepler tarafından formüle edilmiş yerçekimi yasalarına ters düşüyordu. Bu nedenle bu yerleşik yasaları geliştirmek yerine bilim insanları işin içinde daha fazla çekim gücü olması gerektiği sonucuna vardılar. Böylece hesapları uygun hâle getirmek için “karanlık madde” icat edildi. Belki de bu “kutsal” yasaların değiştirilebileceği fikri bilim insanlarının aklına bile gelmedi. Rubin bu sonuca itiraz etti ve karanlık madde fikrini reddetti. Rubin çok uzak mesafelerde geçerli olan “çekimsel güç” teorisini keşfettiğini öne sürdü.
Bir yerde bilim insanları “Tüm cevaplara sahip olmadığımız için daha fazla bilgiye gerek var” derken, başka bir yerde “Öğrendiğimiz ve ispatlanmış olan hususlara dokunmayın!” demektedirler. Okulda, fizik alanında ve tıp alanında öğretilenler geçerli yol olarak kabul edilmekte ve değiştirilmesi de neredeyse imkânsız olmaktadır.
BİLİM İNSANLARINA TAVSİYE
Benim tüm bilim insanlarına tavsiyem şudur: Öğrendiğiniz yasaları, bildiğiniz şeyleri gerçekliğinizin birinci bilimi olarak kabul edin. Bu fikirleri ihlal eder, onlara ters düşer veya uymuyor gibi görünen hususlar açığa çıktığında, bunların mutlaka sizin öğrendiklerinizi tümüyle devre dışı bıraktığını düşünmeyin. Aslında bu yeni fikirlerin eskileri genişlettiğini ve eski yasaları tamamladığını düşünün. Yeni bulgular şu anda geçerli olan anlayışı derinleştirip daha zarif hâle getirecektir.
Rubin meselesinde Newton ve Kepler yasaları sadece temel yasalarsa ne olur? Ya da geçerli olmakla beraber sınırları olduğu açığa çıkarsa? Ya bu temel yasalar boyutsal farkındalıkla değişiyorsa? Evren üzerinde çalıştığınızda bu yasaları fiilen değiştirebilecek bazı şeyler olduğu ortaya çıkarsa o zaman da, şimdi olduğu gibi itiraz eder miydiniz? Acaba fizikçi mümkün olması halinde kütleyi değiştirip size bununla ilgili olarak öğretilmiş olan yasaları değiştirir miydi? Çoğu bilim insanı bilimsel verilere itiraz etmeyeceğini ama gerçekte kütlenin değiştirilemeyeceğini öne sürerdi. Tamam da, bunu fizikçilere kim söyledi? Ya kütle gerçekten de değiştirilebiliyorsa?
Bunlar yapılacak keşiflerdir ve bu keşifler şimdi Newton ve Keplerle ilgili bilinenleri çok boyutlu enerjileri kullanmak suretiyle bir sonraki aşamaya taşıyacaktır. Böylece bir taraftan öğrendiklerini geçerliliğini muhafaza ederken, diğer taraftan bildiğinizden daha büyük olan gerçekliğe uyacak şekilde genişletilecektir. Bunun bilim açısından çok heyecan verici olduğunu düşünebilirsiniz ama bilinçaltındaki önyargılar gezegenin fizikçilerini öğrendiklerinden uzaklaşmama konusunda etkilemektedir. Şimdi sizlerle bu hususlardan söz edeceğiz.
RESMİN TAMAMINI GÖREMİYORSUNUZ
31 yıl önce sandalyede oturan adam aracılığı ile celse yapmaya başladığımda, o zamandan beri mantra olarak kullandığım bir şeyi sunmuştum. Sizler gerçek olduğunu hissettiğiniz ama aslında gerçek olmayan bir enerji içinde yaşıyorsunuz. Aslında gerçekte var olanın sadece küçük bir kesirinin farkındasınız.
Benim açımdan gerçeklik: Bütünlük olarak var olan durumdur diye tanımlanabilir. Buna var olan tüm boyutlarla birlikte henüz bilmediğiniz veya hakkında bilgi sahibi olmadığınız boyutların özellikleri de dâhildir. Çevrenizdeki her şeyin görünmeyen ama duyumsanan özellikleri buna dâhildir. Maddenin tamamını içeren bütünlüğü oluşturan tüm boyutlar buna dâhildir.
Sizin Dünyanız gerçi renklidir ama şu aşamada sadece siyah ve beyaz görebiliyorsunuz. Bir süre önce “Kayalar canlıdır. Onların içlerindeki elementler Gaia içinde ve ağ sistemi dâhilinde yaşarlar. Her şeyin sizi bilen bir bilinci vardır ve siz buna “Tabiat Ana” diyorsunuz. “Kayalar canlıdır” şeklinde bir beyanda bulunmuştum ve bu beyan pek çok insandan ciddi ölçüde eleştiri aldı.
Birçok insan, bu beyan onların gerçekliğine uymadığı için, hayal kırıklığına uğradı. Bana, “Kryon, çok ileri gittin. Kayalar canlı değildir. Biz onları teste tabi tuttuk ve hiçbir canlılık bulamadık.” dediler.
Buradaki önyargıyı görüyor musunuz? Eğer kayaları sadece dört boyutlu özellikleri bağlamında test eden teknoloji ile teste tabi tutarsanız, tabii ki canlı olmadıkları sonucuna varırsınız. Ancak, elinizde sadece bu var ve sadece bunu kullanabilirsiniz. Rengin çeşitli tonlarını bir siyah ve beyaz test kiti ile teste tabi tutabilir misiniz? Aslında bunu sürekli yapıyorsunuz! Ondan sonra da sonuçları gururla açıklayıp “Şu aşamada bulunduğumuz bilimsel düzeyde şöyle veya böyle olması mümkün değildir” diyorsunuz.
1950'lerde yaşayan bir bilim insanının, bugün bu bölgeyi televizyon yayınları açısından test etmek için yaşadığınız kente geldiğini hayal edin. Bu kişi gururla, “Bu bölgede televizyon için transmisyon olmayıp sadece radyo için birkaç adet vardır. Hava neredeyse tüm transmisyondan âridir” diyecektir. Ancak, bu bilim insanı bu testleri yaparken tüm cep telefonu yayınlarını, Bluetooth, Wifi, Drone, Uydu ve GPS yer sinyallerini gözden kaçırmış olacaktır. Bu kişi ayrıca sizin kültürünüzde televizyonun artık eskisi gibi yayınlanmadığını da bilmeyecektir. Ne demek istediğimi anlayabiliyor musunuz?
Sizin gerçeklik kontrolünüz önyargılıdır ve sizler renkleri bir siyahbeyaz test kiti ile test ediyorsunuz ama bunun farkında bile değilsiniz. Henüz keşfetmediğiniz şeyleri göremezsiniz. O zaman, bu işler olmaya başladığında ne yaparsınız? İşte bilim alanındaki yeni tartışmaların odak noktası budur.
ÖNYARGINIZIN TESTİ BURADADIR
Ana akım biliminiz kısa süre içinde beklenenlerin ötesine geçen şeyler olduğunu fark edecektir. İşte size insanlığın ne kadar önyargılı olduğu ile ilgili bir örnek: Daha 200 yıl öncesine kadar çok boyutlu olarak tezahür eden şeyler büyücülük eseri olarak etiketlendirilirdi. O zamanlar inançlarınızla uyuşmayan bir gerçeklik ortaya çıkardığınızda, bunun şer olduğuna karar verilirdi. Bu durum hâlâ kısmen de olsa geçerlidir. Bu konuda fazla bir şey söylemeyeceğim ama bunun gelmekte olanın bir parçası olduğunu belirteceğim. O gelişmiş, ilâhi enerji kendisini ne kadar çok gösterirse, Tanrı sevgisinin nasıl olduğunu bilmeyenler tarafından korku o kadar çok çoğaltılacaktır. Eskiden yaşamış olan üstatlar hayret edilecek işler başardılar ama bugün herhangi bir insan bunları başarabilirse, şerrin hizmetçisi olarak mahküm edilir ve gerçek bilimden sayılmaz. Sevgili dostlar, kendi görkeminizin kanıtlarını görmeye hazırlanın. Nasıl bir dünyada yaşıyorsunuz amal...
KİMYA İFŞAATI
Yıllar öncesinden hekimler ve araştırmacılar DNA'ya farklı gözlerle bakmaya başladılar. Bildiğiniz gibi, fizik ve biyoloji dünyada birlikte düşünülmemiş ve ayrı disiplinler olarak muameleye tabi tutulmuştur. Üniversitelerde bugün bu disiplinler ayrı binalara yerleştirilmiştir. Dünya bilim insanları biyolojide ve fizikte ayrı ayrı çalışırlar.
Ancak, bu bağlamda bir değişiklik olmaya başlamıştır. İnsanların uğraştıkları alanların tanımında bile protokollerin nereye doğru geliştiği görülmektedir. Tıp ile fizik arasında bir ittifak kurulmaya başlanmıştır. Kuantum biyoloğu terimini duymuş muydunuz? Bu artık kendi başına bir bilim alanı olarak kabul edilmektedir. Biyolojinin çok boyutlu bir bileşeni vardır. 30 yıldan daha fazla süre önce bu durum belirlenmiştir.
Işık çok boyutlu olarak kabul edilmektedir ve zaten bu yüzden de aynı anda iki ayrı yerde olabilmektedir. Işık ve DNA ile yapılan bazı deneylerde DNA molekülünün ışığa karşı diğer maddelere kıyasla farklı tepki verdiği belirlenmiştir. Açıkça çok boyutlu olan bazı maddeler (ışık gibi) çok boyutlu olmayan şeylere çekilmektedir. Bunu Kuantum Biyolojisi derslerinde görebilirsiniz. Sevgili dostlar, DNA'nın çok boyutlu bir bileşeni vardır!
Bugün kaç tane tıp uzmanı size bu bilgileri verir? Kaç profesör ve hekim, “Bana daha fazlasını anlat çünkü bunu bekliyorduk” diyecektir? Bugün bile tıp bilimi siyah-beyaz üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Allopatik Tıp (geleneksel) artık doğmuştur. “Bu kimyasal madde ile burayı itiniz ve bir şey tepki verecektir. Bu nedenle hastalıkları tedavi etmek için beden kimyasını bizim istediğimiz şekilde iten bir kimyasal madde bulalım.” Maalesef bu “itme” genellikle hastalıkla sınırlı değildir ve yan etkiler söz konusu olmaktadır. Bu iyi bir sistem değildir ama şimdilik hâlâ temel sistemdir.
Eğer biyolojimizin çok boyutlu konseptini anlamaya başlarsanız, bazı enerjilerin de hastalıklar, içsellik ve genel beden zekâsı üzerinde etkili olduğunu fark edersiniz. Son 20 yılda yeni çalışmalarda bilincin aslında “enerji” olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı bilinç çok önemli bir şifa unsuru olabilir.
Homeopati ne kadar zamandan beri kullanılmaktadır? Genel olarak homeopati Amerikan Tıp Derneği tarafından işe yaramayan bir yöntem olarak sınıflandırılmıştır ( JAMA Ekim 2009).Raporda bunun işe yaramasının mümkün olmadığı belirtilmektedir. Temel olarak raporda, testlerde homeopatik ilaçta kullanılan tentürün çok düşük miktar olması nedeniyle herhangi bir kimyasal reaksiyon yaratamayacağı iddia edilmektedir. Bu nedenle yıldan beri ve Avrupa tarihinin tamamında bu yöntem işe yaramıştır. Bu nasıl olabilir? İşe yaramaktadır çünkü ilaçtan bir enerji sinyali doğrudan bedenin çok boyutlu parçalarına gönderilmektedir. DNA'nız, hattâ kanınız bile bunu görmektedir ama kimyasal reaksiyon yoktur. İşte burada da renkler siyah-beyaz testlerle değerlendirilmeye çalışılmaktadır.
Bedeninizin içsellik süreci aslında adale testine tabi tutulması gereken ve bu durumda bilinçenerjisi ile tepki verecek şekilde çok boyutludur. Bütün bunlar test edilmekte ve kanıtlanmaktadır. Bunların hepsi tedricen gün yüzüne çıkmaya, kullanılmaya, ispat edilmeye ve test edilmeye başlamıştır. Ama daha fazlası da vardır.
Ya DNA'nızın çok boyutlu halinde bir hikâye anlatan enerji örüntüleri varsa ne olur? İşte bu noktada çok boyutlu bilim, doğrusal olan her şeyden tümüyle ayrı düşmektedir. Bu sadece DNA'nın başka bir bileşeni değildir. Doğrusal olan bir parça değildir. Bunun yerine genişleyicidir, hikâyeler anlatmaktadır, örüntüleri vardır, sırlar ve hakikatler muhafaza etmektedir. Aslında çok boyutluluk hafif rüzgâr estiğinde denizin yüzeyi gibi bir şeydir. Onuneyin etkilediğine bağlı olarak örüntüler ortaya çıkar. Sizler bunu daha önce görmediğiniz için bu hususları izah etmek son derecede zordur. Bu bir kalıp gibidir. Sadece bir hücreden fazla olarak bir hikâye anlatır ve kalıp görevi görür. Sizin soyunuzla veya görkeminizle, hattâ yaratılışınızla ilgili bir hikâye anlatabilir. Yeni Lemurya'da (dünyanın bundan sonraki enerjisi) bunların hepsi görülmeye başlanacaktır ve sizler bunu aynı zamanda tıpta da göreceksiniz.
SON SÖZLER
Biraz sonra karşılaşacağınız tıp doktoru (konferansa katılan Dr. John
Ryan'a atıf yapılmaktadır) büyücek bir kentte bulunan bir hastanede çalışmakta olan bir hekimdir. Onda sözünü ettiğimiz çok boyutlu ifşaatlardan var. Her insanda bulunan DNA'nın içinde kütüphaneler dolusu hikâye olduğunu bilir. Eğer ona tüm eğitimi boyunca öğrendiği bilgilere ne olduğunu sorarsanız, eğitimin hâlâ geçerli olduğunu ama yaptığı keşiflerin bu eğitimin ötesine geçmekte ve onu geliştirmekte olduğunu söyleyecektir. Ezoterik keşiflerin öğrendiklerini hükümsüz kılmadığını, aksine büyüttüğünü anlatacaktır.
İşte bunlar sizin bakarak olmanızı istediğim bazı konulardır. Bilim kadınlarına ve bilim adamlarına “Beklemediğiniz şeyler için hazırlıklı ve açık olun. Bu bağlamda bildiğinizden fazlası vardır. Geçmişte size öğretilmiş olanlara nihai ve mutlak hakikat olarak tutunmayın. Size öğretilmiş olanlar ne silinecek, ne hükümsüz olacak ne de kötü olarak sınıflandırılacaktır. Aslında bildiğiniz her şey çok daha fazlasının temel taşları olarak görülecektir. Hikâyenin geri kalan kısmına açık olun. Eğer bunu yapabilirseniz, kendinizi yeni ve daha gelişmiş bilimin içinde bulacaksınız. Zaten bu da “Yeni Lemurya'nın güzelliğidir.” diyorum.
Ve öyledir.
KRYON
0 comments:
Yorum Gönder