3 Nisan 2013 Çarşamba

Bir ‘Matriks fenomeni’ olan Yeni Çağ hakkında...

David Icke


Bir Matrix fenomeni olan Yeni Çağ  da, kaynaklandığı doğu felsefesi gibi kurallara boğulmuş durumda...

Şu ya da bu ritüeli yapacaksın”, “ruhlarla belirli yöntemlere göre konuşacaksın” veya “kendini şu mantra ile koruyacaksın” v.s. Yeni Çağ’cı birçok tanıdığım, dünya ile konuşmak için kuzeye, güneye, doğuya veya batıya dönüyor. Kendi kutsal ağaçları, kılıçları, çeşitli  araçları var ve bu sembollere olan takıntıları, bilinen bütün dinlerde görülenlerden farksız. Yani bu da bir illüzyon. Yeryüzünün bilinci var, ama fiziksel formu bir yazılım programı, dolayısıyla kuzey, güney, doğu, batı, diğer gezegen ve yıldızlar da öyle. Neden kozmik bir oyun oynuyor gibiyiz? Çünkü hepsi tuzak...

Tabii ki, Yeni Çağ akımındaki öğretilerin hepsi yanlış demiyorum, ama bu akımın,  gerçeği kontrol sisteminin dışından algıladığını sanması yanlış.  Astrolojiyi ele alalım. Tipik bir Yeni Çağ aracı. Doğru ellerde çok doğru ve bu beş duyuya dayalı alem için de çok yararlı. Gezegenlerin ve yıldızların hareketleri, Matriks’in bir programı, yani bir ‘Planetarium’un tavanına yansıtılan her ne ise, onun holografik bir verisyonu.

Gezegenlerin bu hareketleri, insanları ve diğer hayat formlarını etkileyen titreşimsel değişimleri tetikliyor, çünkü DNA ile, sistemin veri alış verişini etkiliyor. ‘Zaman döngüsü’ne girdiğimiz noktada DNA etkileniyor. Astroloji;  yıldız devreleri ile oluşan titreşim alanları arasındaki bir etkileşimdir ve bizim DNA programımız da, biz devrenin neresinde doğmuşsak, orada etkilenir.

Ancak ben hala diyorum ki; bu etkileşim bizim bilincimiz ile gezegenin hareketleri arasında değil, gezegenlerle bizim DNA’mız arasında yer alıyor ve buna akıl ve duygular da dahil. Bu aşamada, derin ve detaylı şekliyle astroloji,  kesinlikle Matriks ile bağlantılı bir kurgu... Astrolojik kanunlardan, ancak bilincimizi ‘akıl’ın ötesindeki ‘Bütün’ün bilincine yükseltebilirsek etkilenmeyiz.

‘Kader’ denilen şey, ‘bilinç’in kaçınılmaz bir deneyimi değildir, o sadece yüksek bilinç müdahale etmediği takdirde, DNA bilgisayar programının kaçınılmaz bir sonucu olabilir...Kader; bir matriks yazılımıdır. ‘Bütün’ veya ‘Tek’ olanda, ‘kader’ yoktur. ‘Mümkün olan herşey’de hiçbirşey olup bitmez!

Brezilya’da geçirmiş olduğum deneyimde ‘o ses’;  astrolojinin, Matriks’in, zamanın geçmesi illüzyonunu desteklemek ve insanları kendi illüzyonsu kişilikleri ile tanımlamalarını sağlamak için kullandığı bir araç olduğunu söylemişti. “Ben Boğa  burcuyum,  Aslan burcuyum, Oğlak burcuyum v.s, v.s. Bunlar her zaman,  bölünmüşlüğü teşvik etmek için varlar, ‘Bütün’lük için değil...

‘O ses’;  Sence ‘Sonsuz Olan’ burcunu okutuyor mudur? Veya “Geleceğini öğrenmek için bir medyuma veya Tarot falcısına gidiyor mudur?” demişti. Bu sözleri duyduğum sırada bana, sembolik olarak ‘Sonsuz Olan’ın,  bir masada otururken, kendisine bir gazete getirildiği görüntüsü gösterilmişti. ‘Sonsuz Olan’,  astroloji sayfasında burçlara bakınca “Eyvah, şimdi bu iş, benim bütün  sabahımı alır, çünkü ben hepsiyim” diyordu.  Tabii ki bu söylediklerim ;  medyumların veya Tarot falcılarının oynadıkları rolün önemli olmadığı anlamına gelmemelidir, ama onlar Matriks’in içindeki varlık ve enerjilerle iletişim kuruyor ve yine aynı şekilde Matriks’in illüzyonsu realitesine yakalanıyorlar.

‘Yeni Çağ’ düşüncesinin en derin aldatmalarından birisi de, deneyimlerimizden geçerken  ‘gelişmekte’ olduğumuzdur. Bunun neden bu şekilde anlaşıldığını  anlıyorum, çünkü bu, yanlış bir şekilde Charles Darwin’e atfedilen gelişim teorisinin spiritüel versiyonu oluyor, çünkü Darwin Teorisi (‘Ve Gerçek Seni Özgür Kılacak’ kitabıma bkn.) en güçlünün hayatta kalması ve çağlar boyunca gereken genetik değişimin tetiklenmesinden söz ediyor. Bu durumda Yeni Çağ, sonsuzluk içinde spiritüel olarak geliştiğimiz, bu dünyada tekrarlanan bir çembere, yani enkarnasyona inanıyor. Yani, fiziksel dünya ile spiritüel alem arasında her hayatı deneyimliyor, bu suretle yaşanan derslerden birşeyler öğrenip spiritüel olarak daha yüksek titreşimlere ulaşıyor ve sonunda ‘Tek’ olanla bütünleşiyoruz. Oysa biz zaten ‘Sonsuz Bütün’ ve ‘Mümkün olan herşey’iz. Neden zaten olduğumuz birşey olmak için gelişelim ki? Bu inanç, Matriks’in bizim realitemizi ;  sadece Zaman Döngüsü’nde değil, fiziksel olmayan seviyelerde de tutmasını  sağlıyor.

Aydınlanmak için gelişmemize gerek yok, çünkü zaten aydınlanmış durumdayız, sadece bu illüzyona yakalanmış olduğumuz için kim olduğumuzu unutmuşuz. O ses, “ ‘Sonsuz olan’ın enkarne olmaya ihtiyacı var mıdır sence?” diye sormuştu, “Matriks’deki bilinç de ‘Sonsuz’, o halde neden enkarne olsun ki?” ...

İnsanlar, deneyimlerden öğrendiklerini söylüyorlar, bunu gayet iyi anlıyorum, ama ben şöyle olduğunu söylüyorum;  deneyim onlara hiçbirşey öğretmiyor,  sadece perdenin bir katını daha açıyor, o kadar, böylece zaten bildikleri birşeyi daha kolay hatırlıyorlar.

Enkarnasyon fikrine bir itirazım yok, ama o konuda da bilinmesi gereken çok şey var. Bilincin;  Matriks’in ve yazılım programının veya zaman döngüsü DVD’sinin diğer seviyeleri arasındaki çembere yakalanmış olduğuna eminim, karşı olduğum  bu değil, bunun ‘aydınlanma için gerekli’ olduğu düşüncesidir. Bu durumda tam tersini söyleyeceğim, çünkü enkarnasyon, Matriks’in empoze ettiği ; “Gelişmeliyiz” realitesini destekliyor, bu da bilinci, ‘bir yerden bir yere ulaştığı inancı’na köle ediyor.

Yine Brezilya’daki deneyimim sırasında sembolik olarak bana, insanların gökten, tarladaki bir patikaya düşmeleri gösterildi. ‘O ses’, Matriks’teki bilincin, enkarnasyon yoluyla zaman döngüsünün içindeki, ‘içine bir girip bir çıkma çemberi’ne yakalanmış olması nedeniyle, insanların sadece tek bir fiziksel ‘zaman inancı’na koşullandırılmamış olup, aynı zamanda, zaman döngüsündeki sonsuz deneyimlere, yani DVD’nin farklı bölümlerine de koşullandırılmış olduklarını söylemişti.   Bu fiziksel geziler arasında insanlar, illüzyonsu halin bir başka formundaydılar.  Zaman döngüsü realitesine daha girerken koşullandırılmışken, daha da fazla koşullandırılıyorlardı. İşte insanlar, bu nedenle koşullanmış köle mentalitesine bu kadar kolay düşüyorlardı, çünkü zaten daha önceleri de çok kez düşmüşlerdi. Bu sözler söylendiği zaman, sürekli olarak aynı yere basıldığı için patikanın,  çiğnenmekten yiv gibi olduğunu gördüm. Gittikçe derinleşiyordu ve figürler kayboluncaya kadar iyice derinleşti.  ‘O ses’, “İnsanlar hep ‘Tanrı’larını arıyorlar” dedi, “Işığı görebildikleri tek yer orası.” Enkarnasyonu, yani karma çemberini savunanlar, geçmiş hayat anıları üzerinde de çok dururlar. Aslında o, DNA’daki programdır, enkarne olan bilincin hatırlaması değildir...

Ölümden sonra bile illüzyonsu hale devam etmek konusu çok önemli, çünkü bu diğer seviyeler, Yeni Çağ ve Spiritüalizm’in medyum ve kanal bilgileri... Bunların doğru olmadığını söylemiyorum, ama bu iletişimcilerin de Matriks’in içinde olduklarının anlaşılmasının gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Bu diğer alemler illüzyona daha açık olabilirler, çünkü çok daha az yoğunluktaki yüksek titreşimlerde çalışırlar.  Zaman döngüsünün yoğunluğu ile kıyaslandığında, mutlaka cennete benziyordur.

Brezilya’daki ve sonraki deneyimlerimdeki ‘O ses’, Matriks’in diğer seviyelerinde nasıl bir Hristiyan, Müslüman, Hindu ve Yahudi cennetleri olduğunu anlattı. Bunlar gerçek değil, bu dünyada kendi realitemizi yaratmamız gibi aynı inancın bir dışavurumuydu. Yani, bize o realiteyi empoze eden zihnin yazılım programı, ama işin aslı hiç öyle değil.

Hristiyanlar öldükleri zaman İsa’yı göreceklerine inanıyorlarsa göreceklerdir. O realitedeki inanç o ise, gördükleri de o olacaktır. Hatta zamanında Avrupalı ressamların yaratmış olduğu İsa görüntüsü ile göreceklerdir, çünkü İsa’nın öyle göründüğüne inanmışlardır. Ölmüş birçok Hristiyan ile yaşamış oldukları deneyimleri anlatan birçok medyumla konuştum, özellikle de iki alem arasına takılıp kalmış olan Roman Katolikler, dünyadayken öyle olacağına inandıkları için Tanr’nın kendilerini yargılamasını bekliyorlarmış.  Anlaşılan o ki, illüzyon, ölümle bile bitmiyor, çünkü Matriks’in birçok seviyesi var.

Ölüm, bilmemek için bir mazeret değil” sözünü çok seviyorum, çünkü çok derin bir anlamı var. Ölümde, enkarne olan bilinç, sempatik rezonansın prensibi tarafından kendi halini titreşimsel olarak yansıtan aleme çekiliyor. Daha basit bir ifadeyle, ölürken inandığın neyse, nereye gideceğini de o tayin ediyor... Ancak Matriks’in içinde nereye gidersen git, hep illüzyonun içinde kalıyorsun.

Bu nedenle, programlanmış inanç çemberini kırıp kendimizi ‘Sonsuz Bilinç’e açmamız lazım. Haham Furst gibi kişiler, buradaki icraatler nedeniyle sonraki hayatta cezaya inanıyorlarsa, bilinçleri onu yaratacaktır. İnandığınız sürece gerçek o olacaktır. Medyum ve kanal kişiler, yeni boyutlarında, sürekli olarak cennetten söz eden veya spiritüel gelişimlerine ‘öğrenme holü’nde devam etmekte olduklarını anlatan  ölmüş kişilere bağlanıyorlar. Bunun onların realitesinde doğru olmadığını söylemiyorum, sadece başka bir Matriks programı olduğunu söylüyorum. Bu, deneyim yoluyla gelişme söyleminin başka bir versiyonu o kadar.

Hepimiz ‘Bir’iz, hepimiz aydınlanmış haldeyiz, hepimiz ‘sonsuz bilinç’iz, hiçbir okula gerek yok...

Yeni Çağ düşüncesi;  dünyanın spiritüel bir üniversite olduğuna, insanların zor dersler aldıklarına ve ‘karma’ları üzerinde çalıştıklarına inanıyor. Brezilya’daki deneyimimde ‘o ses’in bana söylediği gibi, bu da bir illüzyon. “’Sonsuz olan’ın, herşeyi bilirken, öğrenmek için okula gitmeye ihtiyacının olduğunu mu sanıyorsun?” diye sormuş,  karma için de, ‘Sonsuz olan’ kendi deneyimlemiş olduğunu neden deneyimlettirsin ki?  demişti. ‘Karma’ düşüncesi de, ‘zaman’ içersinde bir inancın gelişimini teyit eden bir Matriks hayali.  Yani suçluluk ve isteksizlik halini teşvik ediyor. Oysa ‘Sonsuz Sevgi’ kendisini yargılamaz, bunların hepsi ‘Bütün’ ile bağlanmayı engelleme illüzyonlarıdır...

Bütün bunları anlamaya çalışırken, zihnimde Matriks’in bir resmi oluşmuştu. Çocukken oynadığımız bir ‘Yılanlar ve Merdivenler’ oyunu vardı. Zarla attığınız sayı merdivene rast gelirse ilerlersiniz, yılana gelirse gerilersiniz.  Tıpkı o oyundaki gibi bilinç, Tanrı’ya doğru titreşimsel seviyeleri tırmanıyor, sonra birden yılana gelip, kayarak aşağıya iniyor, sonra yeni baştan başlıyordu. Matriks, ağa zaten yakalanmış olan ‘bilinç’i bırakmadığı gibi, hep daha da fazlasını yakalamak istiyor.

Yeni Çağ’a baktığınız zaman, sürekli olarak inkar ettiğini iddia ettiği dinlerle bir paralellik görüyorsunuz. Kendi gücünüzü ifade etmeniz ve başkasına vermemeniz gerektiğine dair çok güzel söylemleri var, ama içinde bir sürü çelişki ve müthiş bir hiyerarşi de mevcut. Bu dünyada ve diğerlerinde sonsuz sayıda spiritüel masterlar var. Dünyadaki dinlerde insanlar, zihinlerini tanrılara ve rahiplere teslim ediyorlar, aynı şekilde Yeni Çağ’cılar da ‘master’lara, ‘guru’lara ve başka boyut iletişimcilerine boyun eğiyorlar. 

Bir de ‘Büyük Beyaz Kardeşlik’ ve Ashtar komutanlığının komutasındaki UFO filoları var. Bunlarla kafalarımız iyice karışıyor.  Büyük Beyaz Kardeşlik, Beyaz Loca/Kardeşlik/Işık Kardeşliği olarak da biliniyor ve çerçevede, dünyadan ölümsüzlüğe yükselmiş olan ‘master’lardan oluşan spiritüel bir organizasyon olduğu iddia ediliyor. Bunlar, dünyadaki kız ve erkek kardeşlerini bırakıp kozmik yüksekliklere gidebilirken, kalıp yardım edeceklerini söylemişler. Karma ve yeniden doğma çemberlerini  aşıp, ruhun ebedi yeri olan yüksek realiteye ulaşmış oldukları söyleniyor.

Öğrendiğim kadarıyla bu kardeşlik;  özel toplantılar, seminerler, yazılar, kitaplar ve kişisel müritlik ve eğitim ile veriliyormuş. Ayrıca Aziz Germain’in Büyük Altın Çağının doğuşunu sağlayan kozmik yasanın özel izni ile bütün öğretileri açıklayacaklarmış. Aziz Germain, bu Kardeşliğin üyelerinden birisi...İşte buyrun...Böyle bir kozmik yasamız var, çünkü bu da Matriks’in bir oyunu. Ve neden bu Aziz Germain denilen kişinin bu altın çağ telif hakkı veya markası var? Oysa bu herkes için değil miydi?  Hani Yeni Çağ, gücümüzü başkalarına vermemizi istemiyordu?  Ama tabii Hristiyan İsa  ile onun Yeni Çağ versiyonu olan Sananda’nın tasvirine yakalanmışsak, o zaman iş değişiyor...

İsa’nın klasik tasviri batılı ressamların eseridir, ama hem Hristiyanlık, hem de Yeni Çağ onu aynen Matriks’teki gibi tasvir ediyor. Yine hiyerarşi ve aynı heykelleştirilen kahramanlar. Önce şunu bilmekte yarar var; eğer ortada bir hiyerarşi varsa o mutlaka Matriks’tir, çünkü bu tür yapılar ‘Tek’ olanda var olamaz. Var olan sadece ‘Tek’ veya ‘Bütün’ ise, onda nasıl hiyerarşi olabilir?  Bu, ‘Büyük Beyaz Kardeşlik’in, Tanrı’nın en yüksek amaçları için İsa, Gautamam Buddha ve diğer dünya ‘öğretmen’leri için oluşturmuş olduğu bir organizasyondur.

İsa teması her yerde karşımıza çıkıyor. Yeni Çağ’cılar onu Sananda olarak biliyorlar, yani Büyük Beyaz Kardeşlik’in yükselmiş ‘master’ı. Sananda’nın, tıpkı Hristiyan İsa’nın klasik imajıyla tasvir edilmesi ne kadar ilginç değil mi? Üstelik bu klasik portre de, sadece batılı ressamların eseri. İncil’de İsa’nın nasıl göründüğüne dair en küçük bir ifade bile yok, çünkü bunu, onu yazanlar da bilmiyorlardı! Ama nasıl oluyorsa hem Hristiyan, hem de Yeni Çağ’cıların İsa’sı aynı yüze sahip...’Büyük Beyaz Kardeşlik’ de bir de, “ ‘Kutsal Ev Sahipliği’ üyelerinden başka, spiritüel hiyerarşi, doğrudan doğruya dünyamızın gelişimiyle bağlantılı olup,  bizim esenliğimiz ile ilgilenen başka gezegenlerin ‘Hayırsever üyeleri’nden başka ‘henüz yükselmemiş ‘chela/müritler’ in olduğu da belirtiliyor. Ne? Bu henüz yükselmemiş chela/müritler de nereden çıktı?

Bu, ‘yükselmemiş chela/mürit’ de ne demek? Durun bekleyin, uzun sürmez şimdi onu da bulurum. Google’a teşekkürler. Anladığım kadarıyla bu ‘chela/mürit’ler, Mahatma’nın müritleri.  Bunu hiç bilemezdim doğrusu...Bunların, ‘chelaship/ müritlik’ denilen yapıda yer aldıkları besbelli ve bunun için de Sankritçedeki ‘chela’ kelimesi kullanılıyor ki, bugün kullandığımız anlamdaki ‘mürit’ veya ‘havari’ kelimesinden daha çarpıcı olsun...Bir ‘chela/mürit/havari olmak için, seçilmiş öğretmenlerden birine olan sadakat derecesi çok önemli. Bu durumda bu dünya ‘chela/havariler’ tarafından yönetiliyor ve prensipleri de;  insanlara  inanmalarının söylendiği herşey, yani dinler, politika, ekonomi, tıp, hukuk, askerlik ve hepsi...

Okuduklarımdan anladığım kadarıyla Asthar Komutanlığı da, ‘Büyük Beyaz Kardeşlik’in hava indirme birlikleri oluyor. Karma çemberinini aşmış, yeniden doğup, ‘Yüksek Realite’ye yükselmiş master’ların ne diye hava kuvvetlerine ihtiyacı olsun ki?  İşte bütün bu UFO/dünyadışı inanç sistemi, Matriks programının başka bir bölümü, tıpkı ‘insan’ versiyonu gibi... ‘Zaman Döngüsü’ içersinde ve bağlantılı alemlerde veya boyutlarda, dünyadışı dediğimiz başka varlıkların olmadığını söylemiyorum, sadece onlar da aynı illüzyona kapılmış olup, holografik filmde başka bir alt plan, o kadar.

Ekran koruyucu yazılımı için ‘UFO istilası’ adlı;  klasik bilgisayar oyunları, UFO’lar, uzaylılar, askeri araçlar ve birçok karakterin olduğu multi fonksiyonel bir ekran koruyucu reklamı görmüştüm. Bütün bu uzaylılar/UFO v.s., onun holografik versiyonu idi. ‘Goblenler’, minik periler, periler ve ülkelerin ulusal masallarından fırlamış minik insanlar, yani bugün bizim ‘dünyadışı’ dediğimiz varlıklar. Eğer Matriks, aynı bu reklam gibi, deneyimlenmekte olan DVD’nin bölümlerini içeren bir yazılımı sağlarsa, ileride bu da gerçekleşebilir. Diyelim ki filmin 1306. kısmında dünya dışı varlıklar, o çağa uygun bir forma sokulabiliyorsa, bilgisayarla 21.yüzyıla uygun bilimkurgu varlıkları olarak gösterilebilirler.  Veya bu, Ashtar Komutanlığı gibi, takipçilerinin inandığı gibi bir peri masalı olabilir.   

Internet arama makinasına ‘Ashtar Komutanlığı’ yazınca 17.000 den fazla sayfa açılıyor. Buna ‘O’nun resimleri de dahil. İnanca göre, günü kurtarmak için dünyadışından kahraman süvariler geliyor. Bu İsa’nın,  Hristiyan versiyonunda mesih/kurtarıcı, Yahudi versiyonunda da,  kurtarıcı/mesih olduğu aynı program... Hatta Ashtar takipçilerin bana anlattıkları üzere, seçilmiş olanların  dünyadan  alınıp 5.boyut varlıkları haline dönüştürülecekleri bile aynı tema. Bir web sitesi, “Ashtar Komutanlığı’ndaki 7.filo’nun komutanı Starene’den gelen mesajı aktarıyor. ‘Gökkuşağı Işığı’ adlı gemisi, bizim dünyamızdaki uyumu dengelemek üzere  bizim güneş sistemimize yardıma çağırılmış.  Bunu, Venüs sisteminden pulsar dalgalara sevgi göndererek ve komutanlıktaki diğer gemiler ile birlikte, dünyanın olumsuz etkilenmiş ve uyumsuzluğa neden olan bölgelerine doğrudan ‘Uyum ışınları’ yollayarak  gerçekleştiriyormuş. Bu mesajın aralarına, Yeni Çağ ile ilgili olan konuların  çoğunda rastlayabileceğiniz cinsten saf  bir aşırı heyecanla, ünlem işaretleri serpiştirilmiş. Komutan Starene geometri ile çalışıyormuş ve bütün gemiler, çözüm bulmak için ülkeler ve lideriyle stratejiler planlıyorlarmış.  Umarım bu çözüm, bütün bunlara safça inananlar için de bir çözüm içeriyordur.

Gemiler bekleme konumunda  diye devam ediyormuş mesaj, “Ve yükselerek bu  gezegeni  terkeden varlıklar açısından oluşabilecek bir tersliğe karşı hazır durumdalar”. Komutan Starene, herşeyin gözlendiğini belirtmiş; “Komutanlığın bütün üyeleri, spiritüel veya ışık bedenleri içersinde yoğun bir şekilde işlerini yapmakla meşguller” diyormuş. “Sevgili sevilenler, ben Starene, size en altın gül sevgi titreşimlerini gönderiyorum, hepinize! Bizi dinlediğiniz ve bizimle bağlantı kurduğunuz için çok mutluyuz. Hep barış içinde olun...Sevgi içinde olun, sizi, hepinizi seviyoruz. Adonai! Kadoish, Kadoish, Kadoish, Adonai, Tsebayoth! Sevgi ve ışık! SheLaeLa!  Starene, Ashtar Komutsı, 7.Filo.”

Tanrı programının farklı bir versiyonu içersinde gizlenmiş yine bir kurtarıcı/mesih teması... Hepsinde olduğu gibi, ne zaman kurtarıcının geleceği kehanetinde bulunulsa, şimdi de bu Ashtar Komutanlığı temasında olduğu gibi, her zaman gecikme için bir mazeret bulunuyor. En önemli İllüminati tanrıçası Babil kraliçesi, A.B.D.’ndeki Özgürlük Heykeli’nde tasvir edilmiş olan Semiramis de aynı zamanda Isthar veya Ashtar olarak biliniyor. Bunu her zaman çok ilginç bulurum. Sanıyorum burada büyük bir rastlantı ile karşı karşıyayız. Yani yine bir yerlerden İsa’nın çıkacağını tahmin ettik.

Ashtar Komutanlığı, bir eterik; dünya dışı, melek, ışık varlıklar grubudur, milyonlarca yıldız gemisi, batı yarım küresinde uzay filosu faaliyetlerini  koordine eder. Hepsi,  İsa/Mesih olarak enkarne olmuş olan yükselmiş master Sananda’nın spiritüel rehberliği altındadır.  Bilir misiniz bilmem, aynı kişi Tammuz, Mithra ve Dionisos olarak da tanınır. Daha sayısız isimleri de vardır.  Ashtar websitesi Meryem Ana’dan Noel tebrikleri verdi, yani bu da Tanrı programında,  bir Yeni Çağ-Hristiyan köprüsü oluyor. Galaktik filonun komutanı ve Gezegenlerin Konfederasyonunun Evrensel Konsül’ü olan Ashtar’ın kendisi de, anladığım kadarıyla, dünyanın yükseliş işlemi ile ilgili. Bayağı rahatladım diyebilirim. Buyrun okuyun;

Komutanlığa bağlı, Kartallar denilen  144.000 ışık işçisi var ve bunlar yükseliş işlemi için gerekli olan minimum ruh sayısını oluşturuyorlar. Bu kartallar belirli bir gezegen ile tanımlanmayan bir grup ruh. ‘Herşey ile bir olduklarını ve İsa/Mesih/Kurtarıcı olduklarını biliyorlar. Yeni Çağ Hristiyanlığında Yeni Çağcılar İsa’yı, yani gerçek bir insanı ve ‘İsa bilinci’ni farklı görüyor, ama her zaman kutsal, çoğunlukla da kozmik bir varlık olarak tanıyorlar. Yükselme işleminde, kozmik ebeler gibi hizmet ediyor, yani insanların yoğun fiziksel halden, fiziksel-eterik ışık bedenlerine geçişlerine, başka bir deyişle, doğumlarına yardımcı oluyorlar.  Işık çalışmaları, İsa’nın Sevgi ve Işık mesajı günlük hayatımızı kapsıyor, en sonunda da Yüksek Benlik’imiz ile bağlanıyor.

Birgün bir kadın, 144.000 ışık işçisinden biri olduğunu söyleyince, bunu nereden bildiğini sordum. Glastonbury (Arizona’daki Sedona’nın İngiltere versiyonu)’deki bir atölye çalışmasına katılmış ve ev sahibi durumundaki kişi de ona güzel haberleri olduğunu, onun Atlantis’in taş basamaklarından aşağıya doğru yürüyen bir tanrıça gibi görmüş olduğunu söylemiş.  Birkaç ay sonra tanıştığım bir başka kadın da 144.000 işçiden biri olduğunu söyledi. Onun da mı Glastonbury’deki atölye çalışmasına katıldığını ve master’ının onu, Atlantis’in taş merdivenlerinden inerken   görmüş olduğunu sorunca bana; “ Nereden biliyorsun?” diye sordu.

Yine okuduklarıma göre, İsa (Sananda olarak) ve Lady Nada (kim olduğunu hiç öğrenemedim), her ikisi de fanatikliği iyileştirmek ve derin ibadet odaklanmasını yükseltmek için 6. ışın ile çalışıyorlar. İşte mesele bu... Bütün bu Matriks programları, ibadet şekillerini savunuyorlar. Matriks bizim yukarı bakıp birşey veya birisini görmemizi istiyor, çünkü böylece aşağıda olan ‘ben’ ile yukarıda olan ‘o’ veya ‘onlar’ kavramı oluşsun. Bu asla , ‘Tek’ veya ‘Bütün’ olmak olamaz, çünkü tamamen bölünmüşlük ve hiyerarşi içeriyor.

Yeni Çağ, ‘Tek’ veya ‘Bütün’ olmaktan söz ediyor, ama polarite, zıtlık dilini kullanıyor. İşte, titreşim dünyasının dışavurduğu da aynı sistem... Bütün dinler gibi, Yeni Çağ da, ‘ışık’ ve ‘karanlık’ın mevcudiyetine inanıyor, oysa bu zıtlıklar birbirini yaratıyorlar.

 ‘Işık’a inanıyorsanız, ‘karanlık’a da inanmanız gerekir veya ikisini ayıramazsınız. Birşeye inanmak, diğerini yaratır. Işık, ya da karanlık diye birşey yok, işte  Matriks’i kaplayan en büyük illüzyon bu! Işık ve karanlık da, iyi-kötü veya erkek -dişi gibi bir program... Oysa herşey ‘Tek’, ‘Bir’ veya ‘Bütün’, yani hiç bölünme yok, halbuki  bu anlatılanların hepsi illüzyon.

Brezilya’daki deneyimimde ‘o ses’ ; “Şeytanlar, sadece ona inanan zihinlerde var olur.” demişti.   Tek gerçek ‘Sonsuz Sevgi’, gerisi hep  illüzyon” ise,  o zaman şeytanlar nasıl illüzyondan başka birşey olabilirler? Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, ne ile savaşırsan,  o savaş sen olursun. Ne ile savaşırsak onu yaratır ve güç veririz. Bu,  ışık için bir savaş veya karanlığa karşı bir savaş değil. Savaşmak bir Matriks programıdır... Neden savaştığımız da, kiminle, ne ile savaştığımız da Matriks’in umurunda bile değildir...

Bir kilisede de olsa, taş çember içinde de olsa,  farklı şekillerde hepsi  aynı ‘Tanrı programı’. Matriks olan realite labirentinin derinliklerinde, bizi DNA yoluyla, hiçbir yere ulaştırmayacak bir yola  yönlendirmeye çalışıyorlar. Matriks sizi bir yöne çekemezse diğer yönü deniyor. Bu anlattıklarımdan amacım, dinleri izleyenleri suçlamak değil, hepsine saygım var, ama içindeki tuzakları açıklamaya çalışıyorum, çünkü Hristiyanlığı, Yahudiliği, Müslümanlığı, Yeni Çağı, Sihliği  savunan, izleyen kocaman açık yürekli nice harika insan var. Kendi yaptıklarına inanmaya da,  benim saçmaladığımı söylemeye de yerden göğe kadar hakları var.

Amerika’dayken bunları anlattığım bir radyo programında arayanlardan birisi, İsa’nın var olmadığını söylediğim için bana ‘Satanist’ dedi.  Olabilir, herkesin düşündüğünü ifade etmeye hakkı var, ama yine söylüyorum, İsa da Şeytan da aynı ‘Tanrı programı’nın farklı ifadeleridir. Birçok Hristiyan, Yahudi, Müslüman, Yeni Çağcı, her türlü politikacı, hatta global komployu araştıran çoğu kişi bana tepki gösteriyor.

Normalde bu insanların ortak noktası hiç yok gibi görünüyor, oysa aslında hepsinin birbirleriyle derin bağlantıları var, çünkü hepsi bir dogmayı savunuyor ve bu dogmalar da hepsine derinlemesine empoze edilmiş. Bense,  farklı görünen bu grupları, işte bu nedenle aynı veya bir tutuyor gibi görünüyorum, çünkü dinler, Matriks tarafından yapılmış olan aynı programın farklı versiyonları ... Dolayısıyla bu rüya gibi realiteyi ifşa ederken ben de, kaçınılmaz olarak bazı kişileri hayal kırıklığına uğratıyor veya öfkelendiriyorum.  Böyle olması gerekiyorsa mesele yok, tabii ki  dinlerine inanmaya hakları var, ama çoğu kişi, özgürlüğü kendi inançlarını kabul ettirmek için istiyor, yani başkalarına empoze etmeye çalışıyor ve özgürce başka görüş bildirenleri de susturmaya çalışıyorlar. İşte o zaman da bu, Matriks’in bir oyunu  oluyor, dolayısıyla da bütün bu empozelerin en güçlüsü olması gereken hak ve adalet yerini bulamıyor...

0 comments:

Yorum Gönder