25 Kasım 2012 Pazar

UZAYLI ÖĞRETMEN ASHTAR SHERAN’dan - GELECEĞİN ELÇİLERİ

 
Her türlü sınırın ötesine geçen bir barış! Biz Küçük Azizler, bu evrensel selâmlama şeklini daima büyük bir sevinçle heceleriz. Ama şu hususu esefle belirtmek isterim ki, bu selâmı Dünya insanlığına yönelttiğimde doğrusu tuhaf bir duyguya kapıldım. Gerçi hitap için zamanım pek kısıtlı, ama ben yine de dilimin döndüğü kadarıyla size, yine sizin dilinizle en önemli şeyi anlatmaya çalışacağım. Dilimin döndüğü kadarıyla şeklindeki ifadeyi, Almanca’yı iyi konuşamadığımı belirtmek için kullanmıyorum. Sözlerimi bu anlamda algılamayınız. Dünya dillerinin hepsi gibi bu dil de zaten tekâmül seviyenize uygun durumdadır; ve evrensel konuların ifadesinde özellikle daha da yetersiz kalmaktadır. Buradaki tecrübeleriniz pek yetersizdir; yeterli bir kelime hazinesine sahip bulunmayışınızın sebebi ise burada yatmaktadır.

On yıldan beridir sizi, kendiniz konusunda aydınlatma uğraşı içinde bulunmaktayım. Büyük yanılgılarınızı ılımlı kelimelerle dile getirmeye çalıştım. Geleneklerinize ve dogmalarınıza büyük bir yumuşaklıkla yaklaştım. Çünki spiritüel yenilenmeyi ve uyanışı hemen ön plâna çıkarmak istemiyorum. İstediğim şey, önce, sözlerime karşı göstereceğiniz tepkileri saptamaktı. Yerküre halklarının başkanlarını, herhangi bir tolerans tanımadan, ele almak zorundaydım. Dinlerinizin ve kiliselerinizin o akıl almaz inadını bildiğim gibi, spiritüel yenilenmeyi bir yana atıp, tuttukları yanlış yolda yürümeye ısrarla devam eden politikacılarınızın yüzsüzlüğünü de biliyor ve tanıyordum.

Bu arada, azıcık da olsa, bir değişiklik meydana gelmedi değil. Şu anda, neredeyse bizi ciddiye almak üzeresiniz. Uzay gemilerimiz bazı çevreleri etkilemeye başladı bile. Bizi ciddiye alanlar, şüphesiz, sözlerimizi de ciddiye alacaklardır. Gerçi uzay gemisi konuşamaz, ama pilotları -hoşunuza gitmese bile- size bir şeyler söyleyebilirler. Sözlerimin, zaman içinde gitgide daha kırıcı bir havaya büründüğü ifade edilmektedir, ama buna mecburum: Vietnam Savaşı’nı bir hatırlayınız. Almanya’nın ortasında uzayıp giden ve en önemli Dünya şehirlerinden biri olan Berlin’in bile gözünün yaşına bakmamış olan o yapay duvarı ( Utanç Duvarı) bir düşününüz. Bu duruma göre size melek diliyle hitap etmek imkânsızlaşıyor. Atalarımızın Dünyalılar’la nasıl konuştuklarını Tevrat’tan öğrenebilirsiniz. Onların sözleri, bizimkilerden daha dostane değildi; nitekim şöyle diyebilmişlerdi: “Bunlar dik kafalı insanladır!” (*)

Asıl söyleyeceklerime geçmeden önce yaptığım bu küçük açıklama bir zaruretti. Bu hususun altını çizmeniz gerekir. Bu sefer de yine sarsmak zorundayım, başka türlü hareket edemem. Bizim sabrımızın da bir haddi, bir sınırı vardır. Size din kitabı yazdıracak filân değilim, böyle bir niyetim yok. Niyetim, sizi sadece Dünya insanlığının halen içinde bulunduğu durum ile, yani kendi hatası yüzünden içine düştüğü durum ile, bu durumdan sonuç olarak ne umması gerektiği konusunda uyarmaktır.

Dünyanın bu durumu, sadece son yıllarda gerçekleşmesi gözlenmiş olan yanlış atılımlardan ileri gelmiştir denemez: Bu durum, en azından 10.000 yıldan beri sürüp gelmektedir. Ama bu süre içinde, yaşayış biçiminde yine de belli bir değişim meydana gelebilmiştir. Teknik alandaki atılımlarınız, Dünya’nın çehresini gerçi kökten değişikliğe uğratmıştır, ama bu atılımın anlamı hiç de dürüst bir şekilde saptanıp ortaya konmuş değildir. Bir arınma yeri olan bu gezegen, yani DÜNYA, üzerine düşen vazifeyi yerine getirmemiştir; çünki orada yaşamış ve yaşamakta olan insanlık, her türlü arınma imkânına karşı, âdeta yeminliymişçesine ayak diremiştir.

DÜNYA üzerindeki hayatlarını sona erdirip spiritüel âleme intikal eden insanların hemen hemen hiç birisi, karakter arıtma konusunda ve İlâhî İnsanlığa özgü nitelikler edinme yolunda hiçbir gelişme kaydetmemektedir. Bu beşeriyetin böylesine alıklaşmış ve insanlığını böylesine yitirmiş bir hâle gelmiş olması bizi dehşete düşürmektedir. Tüm taarruz veya savunma hazırlıklarınız ve savaş sever tutumunuz konusundaki kanaatlerimizi tam anlamıyla dile getirecek kelimeleri dilinizde bulmamız mümkün değil. Bu durumunuz ancak cinbilim ( demonoloji) terimleriyle açıklanabilir.
(*) Burada “Yahudiler” kastedilmektedir.

Aydın geçinenlerinizin fikirleri korkunç şeylerdir. Din adamlarınızınkiler ise çocukçadır. Bu çocuksuluk, bu bönlük konusunda sizi uyarırım, çünki bu durum, spiritüel gelişiminizi bütünüyle frenlemektedir. Bu da, tüm insanların geleceğini tehlikeye sokacaktır. Çünki insanlığı tehdit eden tehlikeler sadece maddî asıllı değildirler. İnsan ruhu için, önceden kestirilemez türden başka ciddî tehlikeler de mevcuttur. Bu tehlikeleri siz bilemezsiniz, çünki sinesinde bu tehlikelerin pusu kurup sizi beklemelerine imkân veren mekânları, yani ahiret diye adlandırdığınız mekânları, siz, boş inanca dayalı fanteziler diye nitelendirmeniz yüzünden kabul etmemektesinizdir. Sizi bu noktada özellikle uyarmak isterim. Bu plânlar ile, Dünya ötesi hayat formlarının bir bölümü, samimî araştırıcılar için bilinemez şeyler değildirler. Bu geniş kapsamlı konu için koskoca bir literatür bile geliştirilmiştir. Ama Dünyanız’daki sorumluların hiç biri bununla ilgilenmeye yanaşmamaktadır. Bu sorumlular, bir sigarayı veyahut da bir kadeh rakıyı veya şampanyayı, küçük bir hakikat parçacığına tercih etmektedirler.

Uzay gemisi üretimini büyük oranda artırmış durumdayız. Gerçi bu uçan objelerin inşası çok zaman almaktadır, ama biz şu anda yine de, yerkürenizi gerektiğinde tam anlamıyla kontrol altına alabilecek güce sahip durumdayız. Sahip bulunduğumuz bu türden güçler, bizim, sizin nazarınızda derhal düşman görünümüne bürünmemize yol açmaktadır. Toplumlarınızın şefleri maalesef başka türlü düşünememektedirler: Onlar için, kendilerinden üstün olan herkes düşmandır. Ne var ki onlara, başkalarına karşı diş bileten tek sebep bu değildir; çünki onlar, kendileri gibi düşünmeyenleri de derhal hasım kabul etmektedirler. Gelişmiş bir insanlık âlemi tarafından meskûn bulunan başka gezegenlere de gittiğimiz oldu, ama hiçbir yerde yabancı misafirlere sizler gibi düşman gözüyle bakan kimselere rastlamadık. Bu tutum sizin gezegeninize özgü bir şey. Gazetecileriniz ve çizerleriniz, bizi iğrenç ve gülünç ucubeler olarak tasvir etme konusunda ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar. Gerçekten de biz, sizin ölçülerinize göre biraz kısa boyluyuz, ama dış görünüş bakımdan sizden hiçbir farkımız yok. Cildimizin rengi, bazılarınızın iddia ettiği gibi, hiç de yeşil değil. Ama evrende, beyaz dünya ırkından daha üstün niteliklere sahip renkli ırkların da mevcut bulunduğunu bilmem ki size nasıl anlatmalı? Size göre bizler renkli insanlarız, ama ne sizin yerinizde olmak isteriz ne de karakterinizi benimsemek.

Bu sözlerimiz hiçbir Dünyalı’nın hoşuna gitmeyecektir, özellikle de şeflerinizin. Onlar bu konuda muhakkak hemen şunları söyleyeceklerdir: “Sinirlenmeye bile değmez. Bunlar fanteziden başka şeyler değildir; onun için korkuya kapılmaya gerek yoktur.”

Ama uzay gemilerimizin sayısı o kadar çoktur ki, istesek elektrik şebekelerinizi bir anda işlemez hâle getirebiliriz. Bu kadarı bile hayatınıza ve savunmanıza müthiş bir darbe indirmeye yetecektir.

Barıştan söz edip durursunuz, ama onu tesis etmeye gelince oralı bile olmazsınız. Çünki her şeyi alt üst edecek niteliğe sahip şartları kabule yanaşmazsınız ve bunu öne sürecek olan kimseleri derhal düşman ilân edersiniz. Bitmek bilmez bir oyundur bu.

Mevcut şartlar altında barışı tesis etmeniz imkânsızdır ve bu yolda beslenecek her türlü niyet de uygulanabilir olma şansına sahip değildir. Bunu tesise kalkışma çabaları şu an için zaman israfından başka bir işe yaramayacaktır. Maneviyata ve dine dayalı olmayan bir barış, tabiata ters düşen bir barıştır. Hem çöle sebze tohumu ekeceksiniz, hem de oraya yağmur yağmasını önleyeceksiniz ve sonra da ürün devşirmeyi umacaksınız; bu olacak şey değildir.

Sizde eksik olan bu yağmur, objektif bir din bilgisidir, evrensel gerçekler bilgisidir. Her hâlükârda kendimizi bir bilmeceyle karşı karşıya kalmış buluyoruz; zekâ ve akıl sahibi kişilerin, bu konuda bu kadar geri olmaları şaşılacak şey doğrusu.

Kutsal bir TABU’yu eleştirir nitelikte bazı noktalara temas edeceğim. Böyle bir şey uzak geçmişte cereyan ettiği zaman genellikle savaşlar patlak verirdi. Sanırım bu sefer savaş çıkmayacaktır, ama büyük ihtimalde kilisenin yukarı kademelerinde büyük bir öfkenin hayat bulmasına yol açacaktır. İnsanlığı binlerce yıldan beri alıklaştırarak en derin uçurumlara doğru sürükleyip durmakta olan her türlü dinî çarpıklığa karşı sizi olanca gücümle uyarmak isterim.

Aranızda, yanlışı fark etmiş olan, ama yerine hiçbir hakikati oturtamamış bulunan nice insan yaşamıştır. Bunlar, büyük ahlâkçılarınız ve filozoflarınızdır. Sizi kurtaramadıkları hâlde, siz, onların anılarını yine de yüceleştirmişsinizdir. Hatta onların sizi daha derin uçurumlara sürüklediklerini bile iddia etmek mümkündür. Bunun açıklamasını yapmak gerçekten zor şeydir.

Yanlış bir eğitimi değiştirmek çok zor bir iştir. Yanlış doktrinler ve görüşler, insan şuurunun içeriğini oluşturmaktadırlar. Bunun için ne yapmak gerekir?

En büyük hakikatten veya arı altından bile söz etse, her yeni öğreti, şuur değirmeninden geçirilmekte ve orada, sadece her şey birbiriyle uyum içinde değil diye, redde uğramaktadır. Siz, hakikati ancak beklenmedik şekilde yanlışlarla mukayese edilebildiği ve aralarında bir uygunluk görülebildiği takdirde kabul edersiniz. Her insan, yanlış bile olsa, düşüncelerini onaylayan şeyin peşinde koşar. Sizinkilerden binlerce yıl daha ileride olan tecrübemiz ve bilgimiz, size zorla kabul ettirilmiş olan düşüncelerinizi de, görüşlerinizi de onaylamayacaktır.

İMKÂNSIZ sözcüğü, sırf Dünyalılar’a özgü bir sözcüktür; evrenin başka hiçbir yerinde bu sözcüğe yer yoktur. Nitekim sizin bir deyiminizde şöyle denilmektedir: “Tanrı için hiçbir şey imkânsız değildir.” Sizin Tanrı diye adlandırdığınız evrensel ruh her şeyi yönetip yönlendirdiğine göre, demek ki İMKÂNSIZ terimi, Tanrı kavramını dışlasanız bile, yine de abes bir şeydir.

Şu anda, en hassas ve en önemli noktaya varmış bulunuyorum. Her Dünyalı, kendi kendine şu soruyu sormaktadır: Tanrı var mıdır ve görevleri nelerdir? Bu soruya cevap almak veya almamak ona göre pek önemsiz bir şeydir. Bu soruya, bir tabiî bilimler profesöründen de cevap alamazsınız. Cevap alsanız bile söyleyeceği şeyler, son derecede budalaca şeyler olacaktır. Doktorluk payesini dört kez kazanmış bir profesör bile bu konuda kanaat ileri sürmekten öte bir şey yapamamaktadır; hakkında en küçük bir fikre bile sahip olmadığı bir konuda bilgi içerikli bir şeyler söylemesi beklenemez elbette. Bu anlamda olmak kaydıyla o, bir bilgi dilencisi durumundadır, çünki bu sır konusunda aydınlanmaya muhtaçtır. Ama yine de hiçbir Dünyalı ona yardım edememektedir. Bu soruya cevap verebilmek için, insanın, Dünya bedenini terk etmesi şarttır. Bu da ancak ölümden sonra mümkün olmaktadır, ama bu sefer de insan Dünya’ya tekrar eski bedeniyle dönememektedir. Bu soru Dünya üzerinde hep cevapsız kalma özelliğini işte bu yüzden muhafaza etmektedir.

Bizde bu durum biraz farklı bir görünüm arz etmektedir. Bizler, sadece fizik gelişimle yetinmeyiz. Spiritüel gelişimimiz üzerinde de aynı derecede titizlik gösteririz. Muhtelif sırlara vakıf oluşumuzun hikmeti işte bunda yatmaktadır. Bu sayede de bakış açımız genişlemiştir. Biz, sadece madde konusunda değil, fakat ayrıca spiritüel alan ve imkânlar konusunda da uzmanızdır. Sizinle irtibata geçişimiz işte bu imkânlardan birisi sayesinde mümkün olmuştur.

Dünyanız’da her fiili ve her düşünceyi ya dinsizlik kavramı ya da EVRENSEL RUH hakkında geliştirdiğiniz yalan yanlış kavram şekillendirmektedir; kiliselerin öğretisi veya diğer dinî tahrikler hep bu durumu sergilemektedir. Kiliseleriniz, bizim nazarımızda, bir tradisyondan, bir tiyatrodan ve bir yalan, fantezi ve yanlış yorum koleksiyonundan farksız şeyledir.

Bakış açımızın doğruluğunu, size, açıklamalarımın seyri içinde ispatlayacağım. Size vaktiyle bu türden şeyleri zaten söylemiştim. Bereket versin ki, önceki sözlerimi yayınlamış ve çeşitli dillere çevirmiştiniz. Canımı sıkan husus, Amerikalı UFO araştırmacılarının mesajlarımızla biraz olsun ilgilenmeyişleridir. Bu tutumun değiştirilmesi gerekir; ve bunu gerçekleştirmek, sizin vazifenizdir. Bizim misyonumuzun başka görünümleri de vardır. Her hâlükârda istikbal, yeni değişiklikler getirecektir.

Dinlerinizin yer yer pozitif hakikat parçacıkları içerdiğini inkâr edemem. Ama dinler, buna rağmen, insanların hem anlayışlarını bulandırmış, hem de tutumlarını etkilemiştir.

Genel durumunuz hakkında yeterli bir kanaate sahip olasınız diye size, siyaset âleminize ilişkin kavramlarınızdan da söz etmek zorundayım. Diğer insanlara, diğer ırklara ve halklara karşı kin besleyişinizin ve böylece de korkunç savaşların çıkmasına yol açışınızın sebebi hep bu kavramlarınızdır işte.

1 comments:

Adsız dedi ki...

Ben de çok fazla inanıyordum böyle şeylere. Ama arkadaşın tavsiyesiyle gey oldum.

Yorum Gönder