28 Aralık 2012 Cuma

Titreşim ve İlişkilerimizi Nasıl Etkilediği Gerçeği

 
HErkesin bir kere okuması gerektiğini düşündüğüm bir bilgi..tekrar yayınlamakta fayda görüyorum ♥
Titreşim ve İlişkilerimizi Nasıl Etkilediği Gerçeği !!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Herkes bir frekansa, yani titreşime sahiptir. Yani DNA’nın salınım oranı. Bu titreşim 50 ile 150 Ghz arasında gezinir. Rezonans yüzünden, frekans son derece önemlidir.

Bir titreşime (frekans) sahipsiniz ve yakın titreşimdeki diğer insanlarla, yerlerle, zamanla, olaylarla rezonansa girersiniz. Bu durum sizin diğerleriyle olan ilişkilerinizi nasıl etkiler?


İki insan, aynı ya da birbirine yakın frekansta iseler ancak ortak bir şeylere sahip olur ya da yan yana gelebilirler.

Bunu kavramak o kadar önemli ki, son cümleyi tekrar okuyup üzerinde düşünmenizi isterim.

Bunun dış görünüş, kültürel geçmiş, eğitim, deri rengi, mali durum, ülke, ilgi vs ile en ufak bir ilgisi yoktur.

İki insan ancak aynı frekansa sahipse, yan yana gelir ve birlikte olurlar. Örneğin, bir restorana girdiğinizde, belli bir masada insanların birlikte oturduğunu görürseniz, onların hepsinin yakın frekanslarda olduklarını fark edersiniz. Bu yüzden arkadaşlar yan yana gelirler. Yine bu yüzden arkadaşlar ve eşler birbirlerinden ayrılırlar. Aralarından birinin frekansı yükselir; diğeri aynı kalırsa, ikinci kişi diğerinin hologramından düşer. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, diğerinin frekans aralığının dışına düştüğünden bağlantı kuramazlar. Hiç düşündünüz mü, okuldan bazı arkadaşlarınız artık arkadaşınız değildir ve onlarla hiç bir bağlantınız yoktur? Çünkü frekansınız değişmiştir ve literal anlamda onları “göremiyorsunuzdur” artık.Bizler gerçeği, şimdiki kitlesel bilincimizin odaklandığı bir alt boyutta var olan frekans bantlarının titreşimlerinin alt frekanslarının içinde olan kolektif kitlelerin düşünce formları şekliyle algılayabiliyoruz. Yani örneğin DNA sarmallarınızın 5 tanesi aktive olmuşsa ve bilinçliliğiniz beşinci boyuttaysa düşünce formlarının 4. Boyuttaki gibi yoğun (katı) olduğunu görürsünüz. Bu yüzden farklı insanlar, yaşamı bütünüyle birbirlerinden farklı algılarlar. Bilinç ve DNA aktivasyon düzeyi farklılıkları yüzünden…


Düşünün bakalım dışarıdaki gerçekten tuhaf kombinasyon oluşturan çiftleri. Asla yan yana gelmelerini hayal bile edemeyeceğiniz insanlar birliktedirler. :Birliktedirler çünkü aynı frekanstadırlar. Konuya frekans açısından bakarsanız; kendinizin de neden artık bir takım insanlarla birlikte olamadığınızı görürsünüz ve ilişki “yürümüyorsa” kendinizi kötü hissetmek zorunda kalmazsınız. Eğer frekansları uyumlu değilse 2 kişi asla yan yana duramaz. Aynı şekilde eğer rezone olmadığınız bir çevrede çalışıyorsanız, orada fazla kalamazsınız. Gerçekten de o çevre ve oradaki insanlarla aynı titreşimde salınmadığınızı hissedersiniz ve sonunda sizin oradan ayrılmanızı gerektirecek bir olay vuku bulur. Eğer titreşim yasalarından haberdar değilseniz, bu hoş olmayan ve sıkıcı bir durum gibi gözükebilir. Yine, ailenin bir araya geldiği tatillerde bu frekans konusu gerçekten de çok hissedilir bir hale gelir. :)Çoğu kişinin birlikte rezonansa giremediği kardeşleri, aile üyeleri yada eşleri vardır. Ve olan şey, bu durumun frekansla ilgili olduğundan haberdar olmayan anne-baba, büyükbaba-büyükanne gibi diğer aile fertlerinin “aileyi bir arada tutabilmek için” herkesi “geçinmeye” zorlamasıdır. 

Bu yüzden bir çok dram vardır ailelerde; frekans ve bilinçlilik hallerindeki düzey farklılığı yüzünden. Belirli bir ailede enkarne oldunuz diye, yada bir insanla evlendiniz diye, otomatik olarak tüm aile fertleriyle aynı titreşim seviyesinde olmanıza olanak yoktur. Zaten genellikle, eski yaşamlarımızdaki problem yaşadığımız kişilerle bu hayatta da aynı ailede doğmayı seçeriz ve onlar bizim annemiz, babamız, çocuklarımız , kardeşimiz yada eşimiz olurlar.

Bu son derece sık rastlanan bir durumdur. Bunu yapmamızın sebebi, nefreti iyileştirmek ve kişinin kendi bilgeliğini kazanarak ruhsal anlamda tekamülü içindir.

Güncel hayatta bir çok kişisel diyaloglarda frekans uymuyorsa mutlaka telefon ya da internetle ilgili bir “sorun” olur, yada randevu iptal olur – ki bu durumun altındaki gerçek titreşimimizin uymadığıdır.

Şu durumda, adeta yanında nefes alamadığımız, zaman zaman görmeye bile tahammül edemediğimiz, ama bir takım mecburiyetlerden ( aile olmak, evli olmak, iş ortağı olmak, komşu olmak vs..) birarada olmaya kendimizi zorlayarak samimiyetten uzak olarak sürdürdüğümüz ilişkileri bir daha gözden geçirmenin iki tarafın da ağırlıklarından kurtulması adına yararlı bir yol olduğu düşünülebilir. Ama yolları sağlıklı bir biçimde ayırabilmek, daha farklı ve gerekli ihtiyaçların karşılanması adına yeni alışverişlere önyargısız biçimde girebilmek için karmik yüklerden arınmak gereklidir. Bu işleyişin idrakine varıldığında ne ayrılıklar can acıtıcı ne de duygusal olarak incitici olurlar..


Kaldı ki yaşanan olaylarda üzüntü ve acı hissetmek, bu eşsiz düzenin mükemmelliğinden bi haber olmaktan ileri gelir.Yaşadığımız tüm ayrılıklarda, birlikteyken yaşanan duygu, travma yada mutluluk olsun ayırt atmeden o zamana kadar birlikte yürümüş olmanın verdiği tecrübeyi adeta ruhumuzda hissetmeye çalışarak, karşımızdaki varlığa şükranlarımızı sunmalıyız. Ve sonrası için iyi dileklerde bulunmalıyız. Sürekli ve sonu gelmeyen bir biçimde birbirimizle sınandığımız bu hayat yolculuğunda, olaylar nasıl görünürse görünsün, muhakkak her alış verişin ruhsal tekamül yolundaki gelişimimize katkısını yadsımamalıyız.

yaşanan her alış verişin altında yatan gerçeği ve Peki, titreşimimizi nasıl yükseltebiliriz?

Titreşiminizi düşüren enerji blokajlarını, ailenizden miras kalan karmik damgalarınızı kaldırmak, ruhunuzdan ve ruh düzeyinden daha yüksek frekans çekmeniz ve tutmanızı sağlayacak uykudaki DNA’yı aktive etmek için enerji çalışmaları yapabiliriz. Bu çalışmalar aura temizliği, karma çalışmaları ile birlikte başlayabilir. Ve DNA aktivasyonları kendi üzerinizde nasıl çalışacağınızla ilgili genişlemiş bir bilgiyle birlikte devam edebilir. Sadece koşulsuz sevgi, neşe, mutluluk, minnettarlık gibi güç veren duygusal yüksek frekanslı düşünceler içinde olarak; zihinbedeninizi kontrolünüz altına alın.Korku, anksiyete, umutsuzluk ve depresyon gibi durumlardan uzak durun. 


Bu durumların tümü düşük frekans taşıdığından, size düşük frekanstaki insan ve durumları çekerler.Mümkün olduğunca meditasyon, yoga, nefes ya da diğer teknikler yoluyla, teta, delta dalgaları gibi derin zihin hallerine girin. Bu gibi derin haller, sizin gerçek kimliğinize ve kuantum fiziğinde “gözlemci” denen duruma en yakın olduğunuz, düşünce tezahüründe, enerji dalgalarının uzay/zaman atom-altı parçacıklarının içinde çöktüğü anlardır. Umarım bu yazıyla rezonansa girmiş ve titreşimin yaşamımızın her halinde nasıl etkili olduğunu farketmişsinizdir.

1 comments:

Adsız dedi ki...

Güzel bir yazı farkındalık oluşturmak için, teşekkürler

Yorum Gönder