18 Nisan 2013 Perşembe

Eckhart Tolle - Hayatla bütünleşmek - Bölüm 1

 
Düşünmek, bilincinizin ve kimliğinizin küçük bir parçası olmaktan öteye gitmez.
Şimdi yükselişe geçen; yeni bir inanç sistemi, yeni bir din, ruhani ideoloji ya da mitoloji değil. Yalnızca mitolojilerin değil aynı zamanda ideolojilerin ve inanç sistemlerinin de sonuna geliyoruz. Bu değişim zihninizin içeriğinden ve düşüncelerinizden daha derine gidiyor. Bu yeni bilincin kalbinde aslında düşünceyi aşmak, yeni keşfedilen düşüncenin ötesine geçme yeteneği ve kendinizde düşünceden çok daha engin bir boyutun farkına varmak yatıyor.



O zaman artık kimliğinizi ve kim olduğunuzla ilgili hissinizi, kendiniz olduğunu sandığınız eski bilincin bitip tükenmek bilmeyen düşünce akışından almazsınız. Kafamdaki sesin aslında ben olmadığını fark etmek nasıl da büyük bir özgürlük!

Öyleyse ben kimim? Bunu gören kişi. Farkındalık düşünceden ve düşüncenin -ya da duyguların ve algının- oluştuğu alandan daha önceliklidir.
Mutsuzluğun başlıca sebebi asla durumun kendisi değil, onunla ilgili düşüncelerinizdir.
Düşündüklerinizin farkında olun. Kasıtsız, sadece olduğu gibi olan durum ile o durum hakkındaki düşüncelerinizi daima birbirinden ayırın. İşte durum ya da gerçek ve işte benim onunla ilgili düşüncelerim. Hikayeler uydurmak yerine gerçeklere bağlı kalın. Örneğin, “Ben mahvoldum!” bir hikayedir. Sizi kısıtlar ve etkili bir eylem yapmanızı engeller. “Banka hesabımda elli sent kaldı,” bir gerçektir. Gerçekle yüzleşmek sizi daima güçlendirir. Hislerinizi büyük bir ölçüde düşüncelerinizin yarattığının farkında olun. Duygu ve düşünceleriniz olmaktansa onların ötesindeki farkındalık olun.


İncil, “ Bu dünyanın bilgeliği Tanrı’nın gözünde akılsızlıktır,” der. Bu dünyanın bilgeliği nedir? Yalnızca düşünceyle hareket etmek ve dünyayı yalnızca düşüncelerle tanımlamak.


Düşünmek bir durumu ya da olayı soyutlar. Ona ya iyi ya kötü der. Sanki farklı bir varlığı varmışçasına. Düşünmeye haddinden fazla güvenirseniz gerçek parçalara ayrılır. Bu parçalanma bir yanılsamadır ama siz onun içinde sıkışıp kaldıkça fazlasıyla gerçek görür. Oysa evren her şeyin birbirine bağlı olduğu ve hiçbir şeyin tek başına var olmadığı parçalanamaz bir bütündür. Evrendeki her şey ve tüm olaylar arasındaki bu derin bağ zihnin koyduğu ‘ iyi’ ve ‘ kötü’ etiketlerinin tamamen hayali olduğuna işaret eder. Onlar daima limitli bir bakış açısının ürünüdür ve dolayısıyla sadece göreceli ve geçici olarak gerçektir.
Hiçbir durum tesadüfi değildir ve hiçbir durum ya da şey kendi başına var olmaz. Vücudunuzu oluşturan atomlar yıldızların içinde oluşmuştur ve en küçük bir durumun nedenleri bile aslında sonsuz ve birtakım anlaşılmaz yollarla bütünle bağlantılıdır.


Herhangi bir durumun ya da olayın sebebini araştırmak isterseniz yaradılışın başlangıcına gitmeniz gerekir. Kainat ( kozmos) karmaşık değildir. Zaten kozmos kelimesi düzen anlamına gelir. Ama bu insan zihninin asla anlayamayacağı, yalnızca bazen bir anlığına göz atabileceği bir düzendir.
İnsan eli değmemiş bir ormana girdiğimizde, düşünen zihnimiz yalnızca etrafımızdaki düzensizliği ve karmaşayı görecektir. Çürüyen ve eskiyen her bir maddeden yeni bir hayat fışkırdığı için artık hayatı ( iyi) ve ölümü ( kötü) bile ayırt edemeyecektir. Yalnızca içimiz yeterince durgunsa ve düşüncelerimizin gürültüsü yatışmışsa buradaki gizli ahengin, kutsallığın, her şeyin en mükemmel yerinde olduğu ve asla başka türlü olamayacağı düzenin farkına varabiliriz.


Zihin, insan eli değmiş bir bahçede daha rahattır çünkü burası düşünce aracılığıyla planlanmıştır; organik olarak büyümemiştir. Burada zihnin anlayabileceği bir düzen vardır. Oysa ormanda zihne karmaşık gelen anlaşılmaz bir düzen bulunur. Bu düzen zihnimizde iyi ve kötü diye ayırdıklarımızın ötesindedir. Bunu düşünceyle anlayamazsınız. Düşünceyi bir kenara bırakıp dingin ama uyanık olursanız ve anlamaya ya da açıklamaya çalışmazsanız hissedebilirsiniz. O gizli ahengi, o kutsallığı hissettiğinizde ondan farklı olmadığınızı anlarsınız. Ve bunu anladığınızda onun içinde bilinçli bir katılımcı olursunuz. Böylece doğa sizin hayatın bütünlüğüyle yeniden bir olmanıza yardım eder.


Çoğu insanın gerçekliği şudur: Bir şey algılandığı an adlandırılır, yorumlanır, başka bir şeyle kıyaslanır, sevilir, sevilmez ya da hayalet benliğimiz, egomuz tarafından iyi ya da kötü olarak değerlendirilir. Çeşitli düşünce biçimlerinde ve nesne bilincinde hapsolurlar.
Bu zorlayıcı ve bilinçsiz adlandırma durmadan ya da en azından siz onun farkına varıp onu gözlemlemeden manevi bakımdan uyanamazsınız. Bu daimi adlandırma devam ettikçe hem ego hem de gözlemden uzak zihin olduğu yerde kalır. Ama onu durdurduğunuzda ya da sadece farkına vardığınızda bile bir içsel alana kavuşur ve zihnin kontrolünden kurtulursunuz.


Yakınınızdaki bir nesneyi -bir kalem, sandalye, fincan ya da bitkiyi- seçin ve onu görsel olarak keşfedin. Ona büyük bir ilgiyle, merakla bakın. Size geçmişi, onu nereden aldığınızı, kimin verdiğini ya da bunun gibi şeyleri hatırlatan ve güçlü kişisel çağrışımlar yapan nesnelerden uzak durun. Kitap ya da şişe gibi üzerinde yazılar olan nesneleri de seçmeyin. Bunlar sizi düşünceye teşvik edecektir. Kendinizi zorlamadan, rahat ama uyanık bir şekilde bütün dikkatinizi o nesneye ve onun detaylarına verin. Aklınızda birtakım düşünceler oluşursa onları bir kenara bırakın. Sizin ilgilendiğiniz düşünceler değil, algılama eyleminin kendisi. Düşünceyi algıdan çıkarabiliyor musunuz? Kafanızın içindeki ses bazı sonuçlar çıkarmadan, yorum ya da kıyaslama yapmadan ya da bir şey anlamaya çalışmadan nesneye bakabiliyor musunuz? 


Birkaç dakika sonra bakışlarınızın odada ya da her neredeyseniz orada dolaşmasına izin verin ve tetikteki ilginiz, üzerine odaklandığı her şeyi aydınlatsın. Sonra etrafınızda var olabilecek sesleri dinleyin. Onları nesnelere nasıl baktıysanız öyle dinleyin. Bazı sesler doğal –su, rüzgar, kuşlar- bazıları insan yapımı olabilir. Kulağınıza güzel gelebilir ya da gelmeyebilirler. Ne var ki siz iyiyle kötüyü ayırmayın. Her bir sesi yorumlamadan, olduğu gibi kabul edin. Burada da anahtar rahat ama uyanık olmak.

Yorumlamadan ya da zihinsel etiketler yapıştırmadan algıladığımızda, diğer bir deyişle algılarımıza düşünceler eklemediğimizde, farklı olarak algıladığımız şeylerin arasındaki derin bağı hissedebiliriz.
Bakın bakalım kafanızdaki sesi yakalayabilecek misiniz? Mesela bir şeyden şikayet ederken. Sonra onu olduğu gibi tanıyın: Egonun sesi, şartlanmış bir zihin şablonu ve bir düşünce olarak. O sesi her fark ettiğinizde, aynı zamanda o ses olmadığınızı, sadece onu fark eden olduğunuzu anlayacaksınız.
Aslında siz sesin farkında olan farkındalıksınız. Arka planda farkındalık var, ön planda ses ve düşünen. Bu şekilde egonuzdan ve farkında olmayan zihninizden kurtulursunuz.


Sonsuzu ne kavramlar açıklayabilir ne matematik formülleri. Bütünün sınırsızlığını hiçbir düşünce kapsayamaz. Gerçek birleşik bir bütündür ama düşünce onu parçalara böler. Bu da farklı şeyler ya da durumlar olduğu ya da bunun sebebinin şu olduğu gibi belli başlı yanlış algılamalara sebep olur. Her düşünce bir bakış açısı anlamına gelir. Her bakış açısı yapısı itibarıyla kısıtlama anlamına gelir ve dolayısıyla doğru değildir. En azından tamamen. Yalnızca bütün gerçektir ama bütün konuşulamaz ya da düşünülemez. Düşünce sınırlarının ötesinde olduğunda insan zihni için anlaşılmaz olan her şey o anda ( şimdide) vuku bulmaktadır. Olmuş ya da olacak olan her şey insan zihninin icadı olan zamandan bağımsız o andır ( şimdidir).


Dünyayı kelimeler ve etiketlerle örtbas etmezseniz, uzun zaman önce, insanlık düşünceyi kullanmak yerine düşünce tarafından yönetilmeye başladığında yitirilen bir mucize hayatınıza geri döner. Derinlik hayatınıza geri döner. Her şey yenilenip tazelenir. Ve en büyük mucize kelimelerden, düşüncelerden, zihinsel etiketlerden ve görüntülerden önce sizin kendi öz benliğinizi deneyimlemenizdir. Bunun olması için ‘ben’ algınızı, varlığınızı, özdeşleştiği, yani bir nevi ‘dolandığı’ diğer şeylerden kurtarmanız gerekir.


Kim olduğunuzu bilmeniz gerektiği ya da buna ihtiyaç duyduğunuzla ilgili inancı bir kenara bırakmak mümkün mü? Diğer bir deyişle size benlik hissi verecek kavramsal bir tanımlama aramaktan vazgeçebilir misiniz? Bir kimlik için düşünceye başvurmayı bırakabilir misiniz?


Düşüncelerinizi kimliğiniz yaptıkça kendinizi içinizdeki manevi boyuttan mahrum edersiniz.
Kendinizi düşünceyle tanımlamak kendinizi sınırlamak demektir. Bilmediğinizi tamamen kabul ettiğinizde, gerçek kimliğinize düşüncenin olabileceğinden çok daha yakın, huzurlu ve berrak bir duruma geçersiniz.
Mutluluğu aramayın. Eğer ararsanız bulamazsınız çünkü aramak mutluluğun zıddıdır. Mutluluğu yakalamak daima zordur ama mutsuzluktan onun hakkında hikayeler uydurmak yerine onunla yüzleşerek kurtulabilirsiniz. Mutsuzluk gerçek mutluluğun kaynağı olan doğal iyiliğinizi ve iç huzurunuzu baskı altında tutar.

0 comments:

Yorum Gönder