5 Ocak 2013 Cumartesi

ÇAĞLARIN PRESESYONU


578036_399025693512806_1415924264_n












İsa’nın doğumunun zamanlaması tesadüf değildi. İsa tam Koç Çağı ve Balık Çağı arasındaki buluşma noktasında doğdu. Astrolojiye aşina olmayanlar için, bu burçların ne anlama geldiğini gözden geçirelim. Dünyanın on iki astrolojik Çağı astronomi biliminde Ekinoksların büyük 25,920 yıllık Presesyonunun parçasıdır. Bu, kuzey manyetik alanımız yavaşça galaksimizin merkezine doğru dönerken ve oradan uzaklaşırken, kuzey manyetik alanımızın yarattığı dairesel döngüdür. Bu süreç yaklaşık 26,000 yıl sürer ve bu Presesyona Büyük Astronomik Yıl adı verilir.
En büyük farkındalık zamanı sırasında, gezegenimizin manyetik yönelimi Lyra takım yıldızında Arp Yıldızı olduğu düşünülen parlak yıldız Vegayı işaret eder. İngilterenin kadim insanları ona Kral Arthur’un arpı derlerdi, ama bundan uzun zaman önce Thoth veya Hermes’in Arpı olarak bilinirdi ve Thoth onu yeğeni Apollo veya Horus’a, o da oğlu Orpheus’a verdi. Orpheus arpı o kadar güzel çalıyordu ki yeraltı Dünyasının Lordu Pluto onu işittiği zaman demirden gözyaşları dökerdi. Sümerlilere göre, Lyra takımyıldızı Mısır dönüşüm tanrıçası Mut’un kadim sembolü, akbabayı temsil ederdi.

Ve Çinlilerin parlak yıldız Vega ile ilgili bir hikayeleri vardır, onlar Vega’ya Chih Nu, Güneş Tanrının kızı derlerdi. Yerli Amerika geleneklerinin Örümcek kadını gibi, Chih Nu kaderin goblenini dokur. Bir gün Samanyolunun kıyılarında sürüsünü güden Çoban Krala (Altair yıldızı) aşık oldu ve babası çok memnun oldu. Bu semboller ve şifrelerin hepsi daha sonra açıklayacağımız daha derin inisiyasyon geleneğinin parçasıdır, İsa gibi Çoban Kralların anlamı, onların insanlık sürüsünün bakıcısı olmalarıdır. Farkında olma sürecinin parçası sembollerin dilini öğrenmektir. Dr. Gimbutas’ın keşfettiği gibi, bu “hermetik” dil kozmosun doğası ve bizim kozmostaki yerimiz ile ilgili şifrelenmiş bilginin bir çok seviyelerini açığa çıkarır, bu nedenle dikkat etmek iyidir.
Karanlık Çağ
Kuzey manyetik kutbumuz Polaris yıldızını işaret ettiği zaman, gezegenimiz en büyük ruhsal karanlığına düşer, çünkü o galaksimizin merkezinden uzağı işaret eder. Çıplak göze tüm diğer yıldızlar onun etrafında çevrelenmiş görünür ve bu nedenle ona Kuzey Yıldızı deriz. Gerçekte, Polaris kutup çevresinde olan yıldızların tüm girdabının merkezinde hareketsiz, dönen bir dünyada durgun bir nokta olarak görünür. Polaris küçük ayı, Ursa Minör’ün kuyruğunun ucunda uzanır ve Yunan kültüründe ona Arcady Yıldızı denirdi; cahilce annesini katletmek üzere olduğu için Jüpiter tarafından cennete fırlatılan Callisto’nun oğlu Arcas’ın ismi verilmiştir. Bu hikaye belki Polaris göklerimizde kendini gösterirken, geçmiş birkaç bin yılda gerçekleşmiş olan İlahi Dişilin baskılanmasının metaforu olabilir. 2100 yılında Kuzey manyetik alan ile tamamıyla hizada olacak.
Polaris’in geçmiş dört bin yılda karışık bir hikayesi vardı. Denizciler için “Gemi Yıldızı” idi, astronomlar için “Kozmosun Göbeği” idi. Ama ezoterik astrologlar ona her zaman bir çok sorunlara yol açması için gönderilmiş karışık bir takdiri ilahi olan bir yıldız olarak baktılar; belki bu onların insan varlıkların Polaris’in saltanatı sırasında cehalete düştükleri bilgilerinden geliyordur. Musevi Kabalacılar onu İbranice harf Tau ile ilişkilendirirler; bazıları onun “yap veya öl” enerjisi taşıdığını söyledi. Tarotta “Dünya” ile temsil edildi ve küçük benlik, Egosal doğaların fethedilmesini sembolize etti. Polaris’in saltanatı sırasında, insanın ya düşük doğaya boyun eğdiği ya da aydınlandığı ve sonunda reenkarnasyon Çarkından kaçtığı söylenebilir.
Eski Çağlarda kuzey göksel ekvatorumuz Draco Dragon’un sondan üçüncü yıldızı olan Thuban’ı işaret ederdi. Thuban kadim insanlar tarafından Tir-An-na olarak bilinirdi, bu “Cennet Yaşamı” ve Dayan Esiru, “Başarılı Hakim” veya “Cennetin Tacı” anlamına gelir. Bunlar daha iyi bir Çağda idi. Thuban’ın saltanatı 5000 yıl önce sona erdi, bilinen insan tarihimizi saymaya başladığımızda. Bu, Vedic görürler tarafından Karanlık Çağ, Kali Yuga’nın başlangıcı olarak verilen zamandır. Şu andan 5000 yıl sonra Cepheus takımyıldızındaki en parlak yıldız Alderamin bizim Kuzey Yıldızımız olacak ve bu yıldız “Kralın Sağ Kolu” ile ilişkilendirilir. Bu Kralın iyi bir kral olmasını umalım.
Zamanın Büyük Çarkı
Bunlar neden önemli? Çünkü bu yıldızlar ile ilişkili efsaneler ve mitler  onların saltanatları sırasındaki bilinç seviyelerimizin ipuçlarıdır. Kuzey manyetik kutbumuz Vega’yı işaret ettiği Çağlar sırasında, ilahi kaynaklarımızı hatırlarız ve birbirimizle uyum içinde yaşarız. Hindistan’ın Rişileri bize beyin kapasitemizin yükseldiğini, gerçek kimliklerimize uyanmamızı sağladığını anlatır. Kuzey manyetik kutup galaksinin merkezinden uzağı işaret ettiği Çağlar sırasında, uykuya dalarız, gittikçe rekabetçi, materyalist ve yoğun oluruz. Kadim insanlar bu çağa Kali Yuga adını verdiler, insanların illüzyon dünyasının büyüsüne düştükleri zamanlar. Şu anda içinde yaşadığımız Çağ budur.
İyi bir benzetme televizyondaki anten veya cep telefonudur. Dünyanın “anteni” veya manyetik kutbu galaksinin merkezini işaret ettiği Çağlarda, telefonda harika bir alış olur. Ama giderek bu hizalanma değişir ve netliğimizi kaybetmeye başlarız. Alıcılık ve kim olduğumuzun hatırlayışı hayal meyal hale gelir ve en sonunda telefonda çok fazla statik olur ve doğru bile düşünemeyiz.
Dört Çağ
Gerçekte bu büyük Presesyon milyonlarca yıl devam eden dört adet muazzam uzun çağa bölünmüştür. O daha büyük içerikte, daha küçük döngüler vardır ve 25,920 yıllık Büyük Yıl sırasında o çağlar iki kez tekrarlanır, Dünyamızı ve onun üzerinde yaşayan tüm canlı yaratıklarını kademeli unutkanlık ve aydınlanma döngülerinden geçirir. Bu dört Yugaya Altın Çağ (veya Satya Yuga), Gümüş Çağ (Treta Yuga), Bronz Çağ (Dwarpara Yuga) ve son olarak Demir Çağ (veya Kali Yuga) adı verilir. Tahmin edebileceğiniz gibi, bunların metaller ile hiç ilgisi yoktur; bunlar tamamen bilinç ile ilgilidir.
Bugün tüm döngülerin en kısa ve en yoğunu olan Kali Yuga’da yaşıyoruz ve birçoğumuzun kendi göksel kaynaklarımızı unutmamızın nedeni budur. Vedic astrologlar bize Kali Yuga’nın yaklaşık 5000 yıl önce başladığını ve bunun “karanlık çağlara” kademeli bir geçiş olduğunu anlatır. Kayıtlı tarihimizden binlerce yıl önce serpilen Mısır kültürü bu karanlık zamana düşeceğimizin çok farkındaydı ve belirli gezegensel düğüm noktalarında yerleşik taş piramitlerde ve tapınaklarda uzun süre dayanan ipuçları koyarak buna hazırlanmak için ellerinden geleni yaptılar. John Anthony West,Graham Hancock,Robert Bauvalve John Major Jenkins gibi modern araştırmacılar bu gezegensel ızgara haritalarının şifresini çözmeye başlayan son öncüler arasındadır. Onların çalışmalarının bazıları İngiliz araştırmacı Jon Mitchell ve Mısır bilimci Schwaller de Lubicz gibi vizyonerlerin erken keşifleri üzerine inşa edildi.
Çağların Bilgeliği
Rişiler bize Altın Çağ sırasında insanlığın uyandığını söyler. O zamanlarda 3/4′ümüz Ruh ve sadece 1/4 ümüz maddedir. Gümüş Çağda denge kademeli olarak değişir ve 2/3 Ruh, 1/3 madde oluruz. Bronz Çağı sırasında bilinçte daha da aşağı ineriz, 1/2 Ruh, 1/2 madde oluruz ve son olarak insanlığın en karanlık Çağında 1/4 Ruh, 3/4 madde oluruz. O zamanda kendimizi tamamen maddi dünya ile özdeşleştiririz. Ruhumuz olup olmadığını bile merak ederiz. Tanrının var olup olmadığını sorarız. Evren ile bütünüyle uyum dışına düşeriz ve kendi Ebedi doğamız ile bağlantımız kopar. Bu, beş bin yıldır yaşamakta olduğumuz Çağdır ve şu sıralarda uyanmakta olduğumuz görünüyor. İsa karanlık saatimizde Dünyaya cesaretle geldi. O zamanın erkeklerine ve kadınlarına öğretilerini emanet bıraktı ve o insanların çoğu onun mesajının derinliğini veya genişliğini anlamadı.
Yaşam, Ölüm ve Uyanış
Bu büyük Presesyon Döngüsü milyonlarca yılda daha büyük bir döngü içinde tekrar tekrar yinelenir. Bu göksel saat gerçekte “çark içinde çarktır” ve daha büyük bir çemberin parçasıdır. Alimler tarafından Awagawan’ın Büyük Çarkı veya her birimize hayatta dilediğimiz her şeyi deneyimleme şansını veren Yaşam, Ölüm ve Yeniden Doğuş Çarkı olarak adlandırıldı. Hindu mistizminde bu Çark dönerken, tanrıça Kali ellerinde bir adamın kesik kafasını tutarken aynı anda bir adam doğurur.  Bu korkutucu yok etme imgesi sadece bu öğrenme ve en sonunda arınma döngüleri için bir metafordur. Bedeni üzerinde adamların kafataslarını taşıdığını bile görebiliriz, bu o adamlar form dünyalarından geçerken mahvolan egoları temsil eder; gerçekten aydınlanmış varlıklar olarak yeniden doğabilmemiz için, “bizi iskeletimize kadar silkmenin” sembolik formudur.
Elbette Çağların Presesyonunda herhangi bir noktada, bir ruh aydınlanmaya ulaşabilir, ama çoğu ulaşmaz. Üstatlar ve alimler bu nedenle bizler için çok değerlidir. Onlar gerçekten büyük değeri olan incilerdir. Bir döngünün sonuna kadar veya kabaca her 26,000 yılda bu boyuttan Yüksek Boyutlara nadiren daimi olarak mezun oluruz. Bugün bulunduğumuz yerin burası olduğunu ileri süren çok fazla kanıt vardır, çünkü o zaman uyanmış olan Ruhlar bu gezegeni terk edebilir ve evrimlerinin sonraki oktavına ilerleyebilir.
Bazıları bizlerin şu anda böyle bir kapıda olduğumuza ve İsa’nın 2000 yıl önce gelişinin ve getirdiği mesajın şimdi aydınlanmaya ulaşmak için gerekli hazırlığın parçası olduğuna inanıyor. Maalesef gördüğümüz gibi, onun mesajının gerçek anlamı kaçırıldı ve onun bilgeliğinin derin seviyelerine sadece şimdi bakış atmaya başlıyoruz.
Yin ve Yang’ın Dansı
Bir an için hem Koç hem de Balık Çağının enerjilerine bakalım ve bunun nasıl evrimleştiğini görelim. Koç Çağı galip savaş tanrısı Aggressor’u (saldırgan) temsil eder. O Ateş burcudur. Diğer taraftan Balık Neptün tarafından yönetilir, su burcudur, ideal dünyayı tasavvur eden rüyacı burcudur. Balık burcu her zaman büyük Kozmik Sularda yüzebilen balığın burcu olarak düşünüldü. O, sembolün kendisinin yarım – ay çukuruyla sembolize edilen dişil bir Çağdır.
 Bu sembol aslında bu Gizemlerde eğitim gören erken Hristiyanlar tarafından kullanıldı ve bir sayıda önemli anlamı vardır. Birincisi sembolün kendisinin iki yarım aydan oluştuğunu görürüz, Taoizmin yin – yang sembolünü andırıyor, eril ve dişil kuvvetler arasındaki dengeyi getirmeyi belirtiyor ve bu erken Ortodoks papazları tarafından değiştirilen “gizli öğretilerin” parçasıydı. 2500 yıl önce Tao bilgisini getiren Lao Tsu gibi, İsa denge Yolunu öğretmek için geldi, her iki üstat aydınlanma yolu olarak eril ve dişilin dengesini temsil eden sembolleri kullandı. Çok daha fazla Gnostic İncil ortaya çıktıkça, bilginler İsa’nın dişil prensibin savunucusu olduğunu kavradılar, vesica piscis’in kullanılması bu  geleneği vurgular.
Buna ek olarak balığın alt “kepçesi” bize her zaman bir Tanrıça sembolü olan orak ayı veya kadehi hatırlatır. Bu, insan tarihinin en erken yüzyıllarından gelen hermetik bir sembol idi, Mısırdaki İsis/Hathor’un boynuzunda ve Sümerlerde Ninharsag’ın bıçağında görülür. Bu ayrıca uygarlığın en erken arkeolojik keşiflerinden birinde kanıttır – tanrıça Laussel. Hristiyan tarihi, en erken Hristiyanların yaşadığı politik olarak tehlikeli ve ataerkil iklim nedeniyle, erken Hristiyanlar hacıların gizli bağlantıları ile buluştuklarında alt kepçeyi kumun üzerine çizdiklerini ortaya koyar. Eğer diğer kişi gerçekten Hristiyan ise, üst yarısını çizerek mistik sembolü tamamlardı.
Balık Çağının gelişinin Ruh ile direkt bağlantımızı bulmak için “içimize gitme” çağı olmasına niyet edildi ve bu tam olarak Mesih’in önerdiği şeydir. “Bir hardal tohumu kadar inancınız olsa…” Thomas İncili bize İsa’nın şunları öğrettiğini anlatır, “Varlığınıza rehberlik yapanlar size şunu söylerlerse; ‘Dikkatle bak Krallık cennetlerdedir’ o zaman göklerin kuşları sizden önce davranır; eğer size ‘O denizdedir’ derlerse, o zaman balık sizden önce davranır. Ama krallık sizin merkezinizdedir ve sizinle ilgilidir. Kendinizi bildiğiniz zaman, bilinirsiniz ve Yaşayan Babanın oğulları olduğunuzun farkında olursunuz. Ama kendinizi bilmezseniz, o zaman yoksulluk içinde olursunuz ve yoksulluk olursunuz.”
Vesica Pisces
İsa’nın öğretilerinin arkasındaki erken ezoterik sembollerden biri balık, Vesica Pisces şekli idi, tüm mistik öğretilerdeki en güçlü sembollerden biri. Bu şekil aslında iki mükemmel çemberin üst üste bindirilmesiyle yapılmıştır, tüm yaşamın fışkırdığı bir tohum şekli yaratır. O Yaradılışın İlahi Anne ve Babasının birleşmesidir. Yana çevrildiği zaman, Vesica Pisces Tanrı’nın Gözü olur, bu Kendi içinde tüm kutuplulukları içeren Her şeyi bilen Yaratıcıyı sembolize eder. O tamamen uyandığında İnisiyenin göksel alemleri “görmesini” sağlayan Üçüncü Gözümüzün şeklidir. Bu Göz aurik alanlara ve ruhsal varlıklara hassas olan genç çocuklarda çoğu zaman açıktır. Bu, Mesih’in sözlerine tamamen yeni bir anlam verir, “Küçük çocuklar gibi olmadıkça, Cennetin Krallığını görmeyeceksiniz.”
Bu şekil yüzyıllar boyunca sayısız şekillerde ortaya çıktı. Kadim Mısır’da Horus’un Gözü olarak bilinirdi, ABD Mührünün arkasındaki piramidin üzerinde “her şeyi gören” Tanrı’nın gözü oldu. Tanrı’nın üçlü doğasını temsil etmek için bir üçgen ile kuşatılarak, mistik Hristiyanlıkta kutsal bir sembol oldu ve Masonik Düzenin orijinal sembollerinden biridir. İçerdiği başka gizemler de vardır, çünkü o Tanrı ve tezahür dünyaları arasındaki Yaradılış portalıdır.
Vesica Pisces ayrıca Dokuzlar Konseyinin üyelerinden biridir – kendisine Domalar adını veren bir Varlık. O, Ruhun veya Yaşamın Kendisinin tüm olasılıkların tezahür etmemiş potansiyelinden form dünyalarına girdiği Portal, kapı, yerdir. Bu, hangi yönde gideceğimizi seçtiğimiz nıhai karar yeridir. Vesica Pisces’in kutsal şekli Hinduizmin en güçlü sembollerinden biri olan dişil yoni’de tekrarlanır. O ayrıca yumurtaların şeklidir, yaşam için kuluçka. Yeni bitkilerin, ağaçların ve meyvelerin ortaya çıktığı çoğu tohumun şeklidir. Her ikisi de Tanrıçaya kutsal olan badem ve tropikal deniz salyangozu kabuğu şeklidir. Tropikal deniz salyangozu kabuğunun taşıdığı saygıyı kavramak için, bunların bir zamanlar Çin ve Afrika’da para olarak kullanıldıklarını hatırlamalıyız. İnsan ve hayvan seviyesinde, bu aynı şekil bedenin tüm büyük açıklıklarında, gözler, ağızlarda yansıtılır. Hristiyan teolojisinde, Bilgelik Tanrıçası Sophia’nın Kutsal ruhunun işareti olan mandorla şeklidir. [Mandorla: üst üste gelen iki dairenin kesişimindeki badem şeklindeki yuvarlak] Onun içinde Logos veya Yaradılıştaki her şeyin kalıbı vardır.
Balık Çağı
Çağların değişimine, spesifik olarak Koçtan Balığa geçişe geri dönelim. Bu, yin ve yang kutupluluğunun tersine çevrilmesine niyet edilen zamandır ve elbette Koç son derece eril – hakimiyeti altında olduğundan, iki bin yıl önce İlkbahar Ekinoksunun orta – cenneti ortaya çıktığı zaman, bu İlahi Dişilin bir kez daha ortaya çıkacağının bir işaretiydi. Ama astronomik Çağlar arasındaki tüm geçişler arasında, bu geçiş belkide en zor olandır. Koç tamamen benlik ile ilgili savaşçı tanrıdır. Balık çok az ego olan veya hiç olmayan kollektiftir, çoğu zaman kurban rolüne düşer. Tarihi olarak bunun erilin dişile yol vereceği bir zaman olması beklenir, ama tarihte gözleyebildiğimiz gibi, bu asla gerçekleşmedi. Güçlü Roma İmparatorluğu kontrolü bırakmayı reddetti ve bunun yerine yaklaşık314 C.E.’de hristiyan dinini benimsedi. Sonra Savaşçı Koçun tüm acımasızlığıyla, “Devlet dini” bağışlama ve sevgiyi uygulamaktan tüm diğer inançların kıyıcısı olmaya değişti. Son iki bin yıldır, gezegenimizde işleyen hem eril baskın hem de eril alt – baskın akım vardır. Bu kendi içinde çok şeyi açıklar.
İsa orijinal olarak dişili yeniden güçlendirmek için geldi. Kendi zamanının aaerkil toplumunun aksine, erkeklere olduğu kadar kadınlara da öğretti. İsa aynı zamanda özünde dişil bir mesaj olan sevgiyi öğretti. İçimize gitmemizi istedi ve Roma İmparatorluğunun gaddar, eril – baskın dünyası bağlamında, İsa gerçek bir devrimciydi. Etrafındaki Romalı ve Musevi ataerkil sistemlerin sınırlarının ötesine geçti, “göze göz, dişe diş” eski şeklinin yerini alan bağışlamayı öğretti. İsa bizlere huruzun olduğu kalbe girmeyi öğretti.
(Çeviri: Saffet Güler)

0 comments:

Yorum Gönder