15 Ekim 2012 Pazartesi

ONLAR BURADA - BÖLÜM 13 - PHİLADELPHİA DENEYİ

e-Posta
   http://www.dunyaana.com/images/gr02.jpg





  Resmi adı Gökkuşağı Projesi olan, Philadelphia deneyi, bir savaş gemisini görünmez yapmayı hedefleyen, son derece gizli, askeri bir deneydi ( en azından görünüşte). Evet, hedef buydu. 

GÖRÜNMEZLİK! Aynı adlı filmi izlediniz mi? Bu deney 1943 yılında, yani ikinci dünya savaşının tam ortasında gerçekleşti. Bir savaş gemisini görünmez kılmak o kadar da zor bir şey değildir. Yapmanız gereken tek şey gemiyi bu boyutun bir üst tonuna almaktan ibarettir. Bu durumda bir alt ton seviyesindeki herkes için gemi görünmez olacaktır. Drunvalo bunun herkesin yapabileceği kadar basit bir şey olduğunu söylüyor ( bu Klingonların buluşuydu). Philadelphia Deneyi’ndeki teknolojiyi Grilerden aldık. Bizim, ikinci dünya savaşını kazanmak için çok özel bir silaha ihtiyacımız vardı. O nedenle bunu istemiştik. Ancak onların bize bu teknolojiyi sağlarken, çok daha farklı amaçları vardı. Bundan daha sonra bahsedeceğim.


           Bir cismi görünmez kılmak, yani bir üst boyut tonuna götürebilmek için, özel hıza sahip karşıt dönüşlü enerji alanları yaratmanız gerekir. Deneyde, hükümet için çalışan bilim adamları bu enerjiyi sağlayabilecek yıldız tetrahedronuna sahiptiler. Bir boyuttan, bir diğerine geçerken bu alanlar ışığın gerçek hızının onda dokuzu kadar bir hızla, inanılmaz derecede karmaşık bir yapıda hareket ederek enerji alanlarını birbirlerinin üstüne yığarlar.

           Bu durumda şunlar olur:
           Etrafınızdaki boşluk, kızıl bir sise dönüşerek, bir disk biçimini alır. Sonra renk gökkuşağının tüm renklerinden sırayla geçer. Kırmızıdan turuncuya, sarıya, yeşile, maviye, mora, menekşe moruna, son olarakta kör edici parlaklıktaki beyaz ışığa dek tüm renkleri sırasıyla geçer. Bu sırada her tür madde sanki altından yapılmış gibi gözükecektir. Bu noktadan itibaren artık bir cismin içinden arkasını görebilmeye başlarız. Bu noktada karanlığa doğru gidip, aniden 90 derecelik bir dönüş gerçekleştiririz. Bu dönüş birbirine eşit iki hareketle sağlanır ( 45 derecelik iki dönüş) Çünkü farklı boyut seviyeleri birbirlerinden 90 derecelik açılarla ayrılırlar. 90 derecelik dönüşü gerçekleştirdiğimizde kendimizi tamamen farklı bir dünyada, farklı bir boyutta buluruz. Philadelphia deneyinde gerçekten ne yapıldığına aldırılmadan, USS Eldridge savaş gemisinin görünmez yapılması hedeflenmişti. Bu konuda çalışan bilim adamları geminin sadece radarda görülemeyecek hale getirilebilmesini hedeflemişlerdi. Geminin tamamen görünmez olmasını istememişlerdi. 
Deneyde renk kırmızıdan portakal rengine, sonra sarıya ve yeşile dönüştü. Ancak daha sonraki adıma geçmediler. Bu bir jet uçağını yerden birkaç yüz metre yükselttikten sonra motorlarını aniden kapatmaya benziyordu. Başka bir deyişle, deney boyutla arasında sıkışıp kaldı. Philadelphia Limanındaki savaş gemisi herkesin gözleri önünde dört saatlik bir süre için yok oldu. Gemi yeniden belirdiğinde mürettebatın bir kısmının geminin güvertesindeki tahtaların içine gömülü olduğunu, bir kısmının kafalarının normalden çok daha fazla büyüdüğünü, kimisinin ateşler içinde yanmakta olduğunu, bir kısmının da hiç geri gelmediğini fark ettiler. Kurtulanların hepsi, nerede olduklarını dahi anlayamayacak bir hale gelmişlerdi.
           İki kişi, deneyin tam ortasında kaçabileceklerini düşünerek suya atlamıştı. Ancak suya düştüklerinde kendilerini Philadelphia Limanı yerine New York Long Island’ta 1983 yılında buldular. Bu noktaya gelmelerinin sebebi 1983 yılında Montauk Projesi 1 adı verilen benzer bir deneyin 1943 Philadelphia Deneyiyle bağlantısının olmasındandır. Suya atlayanların adları Duncan ve Edward Cameron’du.
           Her iki deneyde 12 Ağustos tarihinde gerçekleşti. Kendisinin Edward Cameron 2 olduğunu ileri süren Al Bielek’e göre gezegende dört bio-alan vardır. Hepsi yirmişer yıl arayla 12 Ağustos tarihinde kesişmektedirler. ( 1943, 1963, 1983, 2003) Bu bir manyetik enerji tepesi yaratır. Üstelik bu iki deney sırasında enerji ikiye katlanmıştır. Bu enerjiler hiper-boşluk alanları yaratabilecek güçtedirler ve USS Eldridge’in 1943 deneyinde bu boşluğa düşmesine neden olmuşlardır.
           AL Bielek bu iki deneyin ( bu sırada zamanda devasa bir delik meydana geldi) 1983 yılındaki deneyi yapan Grilerin gelişine neden olduğunu söylemektedir. Bunu; zaman boşluğunda buldukları delik sayesinde yapan Griler o boşluktan rahatça içeri sızdılar. Bu delik büyük gemilerle gelerek Birleşik Devletleri istila edebilmelerini sağlayabilecek kadar geniş olduğundan, Griler için son derece önemliydi. Bu istila Birleşik Devletlerle Griler arasında yapılan antlaşmayla önlendi. Çizgisel zamanda 1983 Montauk Projesi 1943 Philadelphia Deneyinden sonra gelmektedir. Fakat bu deney bir zaman kaymasına neden olduğundan artık çizgisel zamana pek uyulmadığını söyleyebiliriz.
           Drunvalo, Duncan Cameron’la New York jet pilotu Pete Carroll aracılığıyla tanıştığını söyler. Ayrıca Drunvalo eski hükümet görevlisi Preston Nichols’la da tanışmıştır. Nichols Montauk Projesinde mühendisti. Duncan, Drunvalo’nun etrafındaki karşıt dönüşlü enerji alanlarını görebilen birkaç kişiden biriydi. Durunvalo da, her ne kadar pek kararlı olmasalar da, Duncan’nın etrafındaki enerji alanlarını görebiliyordu.
           Hem Philadelphia hem de Montauk deneylerinde omur iliği kullanılarak enerji alanı yaratılan kişi Duncandı. Bu aslında farklı yaşam formlarının, balina ve yunus örneğinde olduğu gibi yaptığı şeydi. Bir noktada manyetik alan yaratılarak diğerleriyle bağlantı kurulması sağlanıyordu. Bu bağlantı sayesinde diğerleriyle iletişime geçebilmek son derece kolaylaşıyordu. Bu, birbirlerini kaybetmeden kilometrelerce izleyen balinaların bunu nasıl yapabildiklerini de açıklıyor. Gerçekte bu balinalar bir bedenmişçesine hareket etmektedirler.
           Her neyse, Duncan Cameron her iki deneyde de kullanıldı. Ancak dördüncü boyutta oluşan delik, Drunvalo’ya göre hükümeti son derece endişelendirmişti. Eğer bu boşluk bizim boyutumuzda da meydana gelirse dünyadaki bir çok alan, belki de gezegenin tümü tahrip olabilirdi. Ancak Drunvalo’ya göre tekamül etmiş varlıklar bu soruna pek aldırmamaktadırlar. Onlara göre ortada büyütülecek bir sorun yoktur.

           Mars’taki Kalıntılar

           Bu deneyleri başlatan Hükümet değil Grilerdi. Bu aslında Hükümetin sürdürdüğü bir deney de değildi. Derin devlet diyebileceğimiz, devlet içindeki güçler bu deneyi devam ettirmişlerdi. Amaçları da bir savaş gemisini görünmez kılmak değildi. O sadece görünür sebepti. Griler Mars’la ilgili çok büyük planlar yapıyorlardı. Bir milyon yıl önce atalarının buna benzer bir deneyde başarılı olduklarını hatırlayın. Aslında onlar Mars yüzeyinde bu deneyi anlatan kalıntılar da bırakmışlardı. Bu kalıntılar, ilk kez Nasa’nın Viking aracı sayesinde 1976’da fotoğraflanmıştır.
           Viking fotoğrafları Mars yüzeyinde, Cydonia olarak bilinen bölgede insan yüzüne benzer şekiller içermekteydi. Viking ayrıca bir beş kenarlı, bir kaç dört kenarlı piramitin ve diğer bazı objelerin fotoğraflarını da çekmiştir.
           Aralarında Nasa’da bir süre çalışan Vincent Di Pietro ve Gregory Molenaar’ın bulunduğu sonrada Richard Hoagland’ın 3 katıldığı bir gurup Viking fotoğraflarını Nasa’dan alarak basına vermişlerdir. Nasa’nın açıklama yapmaya son derece gönülsüz olduğu bu konuda, Mars fotoğraflarının yorumlanmasından sonra Hoagland jeolog Erol Torun’la birlikte bu nesnelerin geometrisini incelemeye başladı. Hoagland kutsal geometri konusunda oldukça fazla şey bildiğinden, matematiksel olarak piramitlerin açılarının bir küre içindeki tetrahedronu işaret ettiğini buldu. Eğer tetrahedronu bir çemberin içine yerleştirirseniz tetrahedron çembere dokunduğu her noktada 19.47 derecelik bir açı yapar gelir. ( yuvarlarsak 19.5 derece) Eğer bir yıldız tetrahedronunuz varsa ( üst üste gelmiş iki tetrahedron) iki köşegene kuzey ve güney yönünde 19.5 derecelik bir açı meydana getirecektir. ( Şekil 13-1 ) Richard Hoagland bu açının Mars piramit şekilleri boyunca korunduğunu buldu.
 http://www.dunyaana.com/images/onlar%2013-1.jpg..................................................................................................................................................................................................
Şekil 13-1: Küre içerisine yerleştirilmiş yıldız tetrahedronu. Kuzey ve güney yönündeki temas19.5° olmaktadır.

Hoagland, ayrıca Jüpiter, Satürn ve Neptün’e yapılan insansız Nasa uçuşlarını inceledi. Jüpiter’deki kırmızı lekelerin 19.5 enleminde olduğunu, Neptün’de 19.5 enleminde büyük bir siyah nokta bulunduğunu keşfetti. Ayrıca araştırmacılar Uranüs’te de 19.5 güney enleminde benzer bir nokta olduğuna inanıyorlar. Satürn’de biri 19.5 kuzey diğeri 19.5 güney enleminde olmak üzere iki bulut halkası bulunmaktadır. Bunu yanında güneş lekelerini izlerseniz genel merkezin 19.5 güney ve kuzey enlemleri olduğunu görebilirsiniz. Bunlar 19.5 kuzey ve güney enlemlerinde özel bir enerjinin olduğunun kanıtıdır. Dünyada da Hawaii adalarındaki Maunakea Volkanı 19.5 derece kuzeye doğru püskürmektedir. 4
           Drunvalo’ya göre gerçekte tüm gezegenlerin etrafında yıldız tetrahedronlarının oluşturduğu manyetik alanlar vardır. Nasa ve Hoagland dışında şu an için başka hiçbir kişi ve kurum bu alanların farkında değildir. Nasa ise Mars piramitleriyle ilgili bulguları kullanmak istememektedir. Üstelik bu konuyla ilgilenen herkesi de alaya almak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Neden Nasa bizim bunları bilmemizi istememektedir? Sebebi derin devlet, Griler, gezegensel değişikliklerdir. Bunlara ilerde değineceğim.

           Serbest Enerji Makineleri

          Şu anda karşılıklı dönen enerji alanları temelinde kurulmuş serbest enerji makineleri vardır. Bunlardan biri N makinesi olarak adlandırılır ve Hindistan’da kullanılmaktadır. Yakında da ortaya çıkacaktır. Bu makineler sadece birkaç yüz dolar harcayarak sonsuz elektrik enerjisi üretebilecek aletlerdir. Üstelik bu makineler asla bozulmamaktadır.
          Nikola Tesla uzun zaman önce bu serbest enerjiyi tüm dünyaya açıklamaya çalışmıştı. Uzaylı dostlar ve Düşmanlar ( Extra terrestrial Friends and Foes) adlı kitabında George C. Andrews’un yazdığına göre; Tesla’nın niyeti bu serbest ve tükenmez enerjiyi dünyanın ve atmosferin çevresinden alarak elektriğe dönüştürmek, sonra da bunu tüm dünya ile paylaşmaktı. Tabii ki bu tasarı elektrik üreticileri, jeneratör ve kablo üreticileri için son derece kötü bir haberdi ( petrol krallarının tavrından bahsetmeye bile gerek yok). 1910 yılına gelindiğinde Tesla alaya alınan bir kişi konumuna düşürülmüştü. Bu işte kendisine destek olanlarsa bankaların pençesine düşmüştü. Toplum tarafından deli sayılan, soyutlanan, tüm bunlar yüzünden kalbi kırılmış Nikola Tesla 1943 yılında Birleşik Devleler’de yaşama veda etmiştir. 5
Yani çeşitli güçler bizim bu serbest enerjiyi bilmemizi istemediler. Ama bizim bilme sürecimizi sadece biraz daha geciktirmiş oldular hepsi bu. Drunvalo’ya göre bu bilgiler şu anda Birleşmiş Milletlerin elindedir ve tüm topluma açıklanması an meselesidir.

    Venüs

    Drunvalo Nasa’nın da bildiği başka bir heykelin de Venüs’te bulunduğunu söylüyor. Ocak 1985’te Nasa Venüs’te Mısır Giza’dakilere benzer karmaşık yapıda üç piramit ve bir Sfenks keşfetti. Bunlar Mısır’dakilerle tam olarak aynıydı. Bu yapıların 200’den fazla fotoğrafı çekildi. Drunvalo bu işte doğrudan görevli birkaç kişiyle görüştüğünü ileri sürüyor.
    Nasa’yı denetleyen Birleşik Devletler Akıl Sağlığı Komitesi (12 kişilik bir doktor ve bilim adamı ekibi) başka gezegenlerde bulunan yaşam kanıtlarının ( Mayıs 1985’tekiler dahil) topluma açıklanması gerektiğini bildirdi. Başka bir deyişle Nasa bulduklarını kamuoyuna açıklamak mecburiyetindedir. Bu yasal bir zorunluluktur.
    Nasa bu bilgiyi Florida’daki bir televizyon aracılığıyla yalnızca bir kez duyurdu. Elbette hiç kimse buna inanmadı. Bu bilgiyi bu şekilde duyurarak Nasa yasal zorunluluğunu yerine getirmiş, bu konunun çokta ciddiye alınmadan geçiştirilmesini sağlamıştı.
    Bu olaydan çok kısa bir süre sonra Nasa Venüs’e bir araç göndererek yüzeyin yüzde doksanının haritasını çıkardı. Bu noktada asıl amaç, yüzeyde başka neler olduğunu görebilmekti. Bu yapılan elbette, üçüncü boyutta bir araştırmaydı, zaten dördüncü boyuttaki kanıtların nasıl fotoğraflanacağını bilmiyorlardı. Venüs’te üçüncü boyutta bir yaşam yoktur.
   
Ancak Venüs dördüncü boyutta oldukça kalabalık, güzel bir gezegendir. Burada yaşayanlar güneş sisteminin en zeki ve en ileri ırkı olan Hothor’lardır. Onlar insan ırkından da, Griler’den de, Nefilimler’den de çok ileridir.

 
    Hothor ırkı mesih bilinç düzeyindedir. Beş metrelik boyları ve soyut bilim güçleri vardır. Onlar ileri derecede sevgi ve saf ışık dolu varlıklardır. Venüs’teki piramit yapılar Hathor’larla Mısırlılar arasında bir zamanlar kurulan ilişkilerde boyutlar arası yolculuk yapabilmek maksadıyla kullanılmıştır.
    Ayda da günümüz derin devletinin yaptığı çeşitli yapılar yanında, antik Mısırlılar’ın yaptığı bir takım eserler mevcuttur. Ayın karanlık yüzünde üç küçük merkez vardır. Clementine adlı, Nasa’nın bir kolu olan SDI tarafından yürütülen gizli bir projeyle Başkan Clinton’ın 1994’te halka hitap konuşmasının olduğu gün bu bölgeye gizli bir mekik gönderildi.
    Yeniden Philadelphia deneyine dönüp Griler’in gerçekte ne yapmak istediğini açıklayayım. Mars atmosferi tahrip olunca Marslılar     ( Griler’in Ataları) Cydonya’da harici merkaba yaratabilmek amacıyla bir merkez inşa ettiler. Bu harici merkaba kendilerini gelecekte koruyacak bir uzay-zaman aracıydı. Bu merkezi sadece bu amaç için inşa etmişlerdi. Bu olay Thoth’a göre en az bir milyon dünya yılı önce gerçekleşti. Marslılar başarılı oldular ve bu araç sayesinde 65.000 dünya yılı öncesine, Atlantis’e geldiler.
    Marslılar’ın ataları bunun aynısını 16.000 yıl önce de denemişlerdi ama bu kez kontrolü kaybettiler, tüm boyutlar birbirine geçti, düşük seviyelerden ruhlar Atlantis’e doldu, buradaki Atlantislilere saldırdılar.
    Bu başarısız deney, şu an okyanusun dibinde olan ve Bermuda Şeytan Üçgeni olarak bilinen bölgede gerçekleşti. Burada zıt yönde dönen yıldız tetrahedron alanları yaratılarak devasa bir merkaba yaratılmaya çalışılmıştı.
    Bu alanların en tipik örneği olan bu bölge şu anda okyanusun dibindedir ve kontrolden çıkmış durumdadır.
           Merkaba alanını kontrol altında tutabilmek için zıt yönlü alanlar son derece hızlı hareket etmelidir. Ancak bu hız çeşitli sorunlara neden olabilir. Örneğin; Bermuda’da uçaklar ve gemiler yok olmaktadır. Çünkü bu noktadan geçenler başka boyut düzeyine geçmektedirler.
          Uzayda da böyle bölgeler vardır. Dünya’nın önünde bulunan böyle bir bölge için önemli bir sorun oluşturmaktaydı. Bu sorun Grileri de endişelendirmiş, çözüm bulabilmek için diğer ırklarla birlikte gezegeni inceleme izni almışlardır.
           Drunvalo Griler’in tam olarak kaç deney yaptığını bilmemekle beraber bunun 1913’ten itibaren başladığını biliyor. 1943’te Phiadelphia Deneyini, 1983 Montauk Projesi izledi. Gelecekte en az bir deney daha olacaktır.
           Montauk Projesinde bulunduğunu ileri süren Al Bielek bu projede çalışan bilim adamlarının zamanda yolculuk yapmayı sağlayan bir alet geliştirdiklerini söylüyor. Bu bilim adamları istedikleri kadar geçmişe ve geleceğe gidebiliyorlardı. Drunvalo’da çok az farkla aynı şeyleri söylemektedir. Ona göre zamanda ancak bir milyon yıl kadar geri gidilebilir, o noktada bir duvara çarpılır. Bunun nedeni bu deneyin ilk kez bir milyon yıl önce gerçekleşmiş olmasıdır. Griler bundan eskiye gidemezler. Ayrıca yapacakları son deneyden de ileri bir tarihe gidemezler. Bu deneyde 2012 civarında olacaktır. Bunun sebebi tüm bu deneylerin birbirlerine bağlı olmasındandır. Yalnızca Philadelphia Deneyi değil hepsi birbirine bağlıdır.
           Griler belli sorunları çözmeye izinliydiler. Bu nedenle onlara ileri teknoloji de verilmişti. Yaşam herkes için kazanacak bir durum yaratmaya çalışır. Ne Grileri ne de başka bir ırkı yok etmeye çalışmak asla onun amacı olmaz. Bu yaradılışın tüm varlıklar için geçerli olan yansımasıdır.

           Hayvan Katliamları
        
Griler’in bu gezegende gerçekleştirdikleri deneylerin başka bir tezahürü de hayvan katliamlarıdır. Griler’in sığırları kesme nedeni            - bunları dili geçmiş zamanda yazmalıyım- cinsel enerjiyi anlayabilmek içindi. Griler kendi cinselliklerini çok önce durdurmuşlardı. Üremeye, test tüpleri aracılığıyla devam edebiliyorlardı.

            Son yirmi yıl içinde dünyanın her tarafından binlerce sığırın kesilmiş olarak bulunduğunu bildiren haberler alındı ( diğer hayvanların da). Bu olayları araştıran kişilerden Linda Moulton Howe bu konu üzerine ABC televizyonuna Garip Ölümler ( The Strange Harvest) adlı bir program hazırladı. Ayrıca Uzayın Cinayetleri ( An Alien Harvest) adlı bir de kitap yazdı. 6
             İlk başta bu olanlardan Birleşik Devletler hükümetinin sorumlu olduğunu düşünüyordu ama araştırmalarını derinleştirince bunu yapanların hükümetten çok daha gelişmiş bir teknolojiye sahip olmaları gerekliliği ortaya çıktı. Bu olaylarda hayvanlar üzerinde şu anki bilgilerimizi aşacak türden aletlerle, çeşitli deneyler yapılmıştı. Daha da ötesi, insanların yapabilmesinin mümkün olmadığı bir deney daha yapmışlardı. Bu hayvanların tüm alyuvarlarını almışlardı.
           Griler insanları da kaçırıp üstlerinde deneyler yaptılar. Üstelik deney sayısı hükümetle yapılan anlaşmadaki limitleri de çok aşmıştı. Bu deneylerin de amacı cinsel ve duygusal enerjimizi anlayabilmekti.
           Griler gezegenimizi terk etmişlerdir ( Drunvalo’ya göre). Bu nedenle bu deneylerde artık son bulmuştur.
          Griler kendi kendilerine yarattıkları tuzaktan kurtulmak için tek çarenin; kendilerini yaşam kaynağından ayırmadan, duygusal bedenlerini yeniden kullanabilme yetisine kavuşabilmek olduğunu anladılar. Ancak bunu yapabilmek için ellerinden gelen tek şey bizleri incelemekti. Ama bu da elbette, pek bir işe yaramadı.
           Aslında Griler bize son derece benzer biçimde yaratılmışlardır. Ancak Lucifer isyanıyla birlik amaçlı gerçeklikle olan bağları kopmuştur. Teknoloji konusunda çok ileri gitmişlerdir ama bu bir işe yaramamıştır    ( tüm evrende yalnızca teknolojik gelişmenin bir işe yaramadığı yüzlerce kere görülmüştür). Yıldızları aşacak gemiler inşa etmek, tüm işlerini yapabilecek robotlar keşfetmek onların tüm duygusal benliklerini yok etti. Oysa asıl güç kaynakları buydu.

Merkabayı somut olarak yaratabilirsiniz. Tek gereken bilgidir. Sevgi, duygu ve hislere ihtiyaç yoktur. Bir UFO yapabilmeniz mümkündür. Tüm UFO’lar yada diğer uçan nesneler harici merkaba prensiplerine göre yapılmışlardır. Ancak kendini yaşam kaynağından kopartıp bunları yapanlar, sonuçta duygusal benliklerini yitirirler. Harici merkaba için aklınız yeterlidir. İşte Griler de böyle varlıklardı. Mantık ve zekaları son derece gelişmişti.  Ancak duygusal yönleri artık tamamen kaybolmuştu.

    Harici merkabayla ilgili bir diğer sorunda boyutsal olarak ne kadar ilerleyebileceğinizi gösteren sınırlardır. Oktavların arasındaki büyük boşlukta ancak duygularla aşılabilecek büyük duvarlar vardır. Ne bir UFO ne de başka bir harici makine bunu başarabilir. Bu Lucifer’in atladığı bir detaydı ( Lucifer, dördüncü melek, Tanrıdan uzaklaşmak için harici merkaba yaratmıştı). Bir milyon yıl önce Mars Lucifer’in çıkardığı isyan sonucu ölmüştü. Ayrıca birçok gezegen de tahrip olmuştu. Marslılar duygusal bedenleri olmamasına, sevgiyi bilmemelerine rağmen oldukça ilerlemişlerdi. Ama bu gezegenlerinin yok oluşunu engellemelerini sağlayamamıştı. Sonra, yaptıkları zaman makinesiyle bu hastalıklarını dünyaya getirdiler.
    Galaksimizde en son gerçekleşen Lucifer isyanı 200.000 yıl önce meydana geldi. Griler bu isyandan en çok etkilenen varlıklardır. Onlar şu anda yüzlerce farklı gezegende varlıklarını sürdürmektedirler. Çoğu Orion kemerindeki Alnilam yıldızındadır. Ancak Griler duygusal bedenlerini kaybettiklerinden yok olmakta olan bir ırktır. Harici merkaba yaratmaları bunun sebebidir. Varlıklarının bu seviyesine sıkışıp kalmışlardır. Artık daha ileri düzeylere gitme şanslarını kaybetmişlerdir. Çünkü kendilerini gerçeklikten o kadar ayırmışlardır ki, sevginin ne olduğunu dahi hatırlayamamaktadırlar. Bu onların artık yaradılış prensiplerini de hissedemedikleri anlamına gelir. Artık bunun büyük bir sorun olduğunun farkına varsalar da bu durumu nasıl düzeltebileceklerini bilmemektedirler.
   
İnsanlara yaptıkları deneylerde kendilerini bizlerle karşılaştırarak belki var olmalarını sağlayacak bir şeyler bulabilmeyi umut etmişlerdi. Bu şekilde bizi eğer sömürge haline getirebilirlerse, genlerinin devam edebileceğini düşünüyorlardı. Griler insanlar üstünde uzun süre çalıştılar. Kusursuz bir noktaya ulaşabilmek için bir çok deney gerçekleştirdiler. Bunu yapmalarının tek sebebi yok olmakta olan bir ırk olmalarıydı. Ve onlar da bunun farkındaydı. Bu deneylerde insan-gri karışımı melezler oluşturmayı deniyorlardı. Ancak kendi yaşam formları buna izin vermiyordu. Zira, yaşam formları daha ziyade yok ediciydi.

    Evrendeki diğer güçlerin bu olup bitenlere izin vermesinin sebebi Marslılar ile gezegenimizin Atlantis zamanından beri süren ilişkisiydi.
    En az beş farklı uzaylı ırk bu deneylere katıldı. Diğer ırklar Grileri, kendilerini çok fazla kaybetmeme konusunda ikna ediyordu. Çünkü Drunvalo’ya göre dördüncü boyutun kapılarını açarak bize zarar verme girişimlerinin üstünden daha henüz çok geçmemişti ( o zaman başarılı olsalardı, bizler yok olmuştuk).
    İleriki boyut seviyelerine ulaşmak zaman ister. Griler bu süreci hızlandırmak için dünyada boyutsal bir pencere açmaya çalışıyorlardı. Pencere her iki yönlü çalışacaktı. Tekamül etmiş ustaların engellememesi için bu pencereyi son derece küçük bir biçimde inşa ettiler. Ancak bu pencere sadece bir adet değildi. Tüm gezegende ufak noktalar halinde binlerce pencere bulunuyordu ( oysa sadece bir pencere açmalarına izin verilmişti). Ustalar bu pencereleri sevginin ışığını kullanarak kapattılar. Griler bu olayın ardından üç ay boyunca sessiz kaldılar.
    Bu son olay yaklaşık üç yada dört yıl önce meydana geldi. Griler bunun kendilerinin son şansları olduğunu biliyorlardı. Bizim bilinç seviyemizin giderek arttığının farkındaydılar. Ancak Peru’lu bir kadın mesih bilincine ulaşıp, gizli gemiyi kaldırınca, Griler’in son şansı da tükendi. Griler artık kontrolün bizde olduğunu fark etmişlerdi.
    Lucifer isyanıyla ilgili daha önce değindiğim ancak bu olayları anlattıktan sonra üstünde bir kez daha durmak istediğim bir nokta var. İyilik ve kötülük bizim sınırlı algımızla ölçülemez. Bizler üçüncü boyutta ( toplu bilinci olmadığı boyutta) şu an için sıkışıp kalmış bir durumdayız. İleriki düzeylerdeki varlıklar için iyilik ve kötülük aynı şeyin farklı yansımalarıdır. Bunların tek amacı bizim boyut seviyelerimizi artırmaktır.

NOTLAR

1.Preston B. Nicholas ve Peter Moon, The Mountauk Project, Experimetns in Time ( Montauk Projesi ve Zamanla İlgili Deneyler) Westbury,New York: Sky Books,1992
2. Al Bielek ve Vladimir Terziki; Philadelphia Teleportation and time-travel experiment of the Illuminati ( Philedelphia Deneyi ve Illuminati’lerin zaman yolculuğu deneyi) 120 dakikalık video kaydı. The American Academy of Dissiden Sciences ( Amerikan Saklanan Bilimleri Araştırma Akademisi) Mayıs 1992
3.Richard C. Hoagland, The Monuments of Mars: A city on the Edge of Forever ( Mars Kalıntıları: Sonsuzluğun Kenarındaki Şehir) Berkeley,CA:North Atlantic Books,1987
4.Richard C. Hoagland, Hoagland’s Mars:The NASA-Cydonia Briefings Volume One, ( Hoagland’ın Marsı: Cydonia Dökümanları Cilt 1) 83 dakikalık video kaydı.( Hoagland ve Curley,1991)
5.Goerge C. Andrews, Extra-terrestrial Friends and Foes ( Uzaylı Dostlar ve Düşmanlar) Libum,GA: IllumiNet Press,1993)sayfa 221)
6. Linda moulton Howe, An Alien Harvest: Furher Evidence Linking Animal Mutilations and Human Abductions to Alien Life Forms ( Uzaylı İstilası: Hayvan Katliamları ve uzaylılar tarafından kaçırılan insanlarla ilgili en son kanıtlar) Littleton, CO: Linda Mouton howe Productions, 1989     
     

2 comments:

lordofsunshine dedi ki...

Bunlar, Ra Bilgileri'nde anlatılanlarla büyük paralellik gösteriyor... Dünya tarihinde insan biçimindeki yaşam birçok kez sıfırlanmış ve sonra dış gezegenlerden tohumlama/bedenlenme yoluyla yeniden başlatılmış.Mars'tan gelenler de böyle bir başlangıç olsa gerek... Tabii semavi dinlerdeki pekçok şeyin kökenine işaret eden bilgileri gözardı edemeyiz... Üstümüzü örten gizemli ve kalın sis tabakası 21 Aralık'tan sonra hızla katlanarak kalkacak ve ışığa kavuşacak mıyız ben en çok onu merak ediyorum...

ersin obay dedi ki...

Bizim gerçek tarihimizi insanlardan hep sakladılar yanlış bilgilerle insanları kandırdılar, Biz böyle bir toplumda doğduk ilk başta bu inanışların doğru olduğunu sandık, Benim içimde hep yanlış olan birşeyler vardı hayatta yanlış giden birşeyler vardı ve kendi ışığımı fark ettim, Bulmacayı çözdüm,Kendi gerçekliğimi fark ettim ve kendimim ayırt etme gücüm var,Karanlık tarafından saldırıya uğradım yinede vazgeçmedim, Bu yaşamımada son versede yinede vazgeçmem, Bir kişiyi bile aydınlata bilirsem yinede kendimi aydınlatmış olurum, sonuçta hepimiz BİRİZ, ışık içinde kalın

Yorum Gönder