30 Aralık 2012 Pazar

İNSANIN GERÇEĞİ KENDİNİ BİLMEK - ALTINCI BÖLÜM TEMEL EVREN KANUNLARI ( YASALARI)


 A – ALEM NEDİR?
http://www.dunyaana.com/images/gr07.jpg    “ Şimdi de başka bir kelimeyi, örneğin ‘alem’ terimini ele alalım. Her insan, bunu kendine göre ve tamamen farklı bir şekilde anlar. Herkes,‘alem’ kelimesini işittiğinde ve telaffuz ettiğinde, bir diğerine tamamen yabancı ve anlaşılmaz gelen çağrışımlar algılar. Her ‘alem kavramı’ her alışılmış düşünce biçimi, kendisi ile birlikte kendi çağırışımlarını ve kendi fikirlerini taşır.”

    “ Alem hakkında dinsel bir kavrama sahip bir insanda, bir Hristiyan      ‘alemi’ kelimesi, bütün bir dinsel fikirler serisini davet edecek, zorunlu olarak Tanrı fikrine, dünyanın yaratılması veya dünyanın sonu ya da günahkar dünya vs. fikirlerine bağlanacaktır.”

    “ Bir Veda felsefesi izleyicisi için alem, her şeyden önce, hayal yani Mana’dır.”

    “ Bir teozof farklı planları, yani fiziksel, astral, mantal planları düşünecektir.”

    “ Bir spiritüalist ‘öbür’ alem yani ruhlar alemi hakkında düşünecektir.”

    “ Bir fizikçi aleme, maddenin yapısı açısından bakacak, bu moleküller, atomlar ve elektronlar alemi olacaktır.”

    “ Bir astronom için alem, yıldızlar ve nebülözler alemi olacaktır.”

    “ Böylece bu örnekleri çoğaltabiliriz. Olaylar alemi; hissedilmeyen fakat olduğu farz edilen alem; dört ve diğer boyutlar alemi; iyilik ve kötülük alemi; maddi ve manevi olmayan alem; dünyanın farklı uluslarının güç oranları; dünyada insan kurtarılabilir mi? vs.”

    “ İnsanların, alem hakkında binlerce farklı fikirleri vardır; birbirlerini anlamalarını sağlayacak hangi görüş açısından alemi ele almak istediklerini tayin edecek genel bir fikre sahip değillerdir.”

İnsan ve Evrende Aynı Kanunlar İşler
  
    “ İnsanı incelemeden bir evren sistemini incelemek mümkün değildir. Aynı zamanda evreni incelemeksizin insanı incelemek de imkansızdır. İnsan, alemin bir suretidir. O, bütün alemi yaratan aynı kanunlar tarafından yaratılmıştır. Kendini bilmek ve anlamak suretiyle bütün alemi, alemi yaratan ve yöneten bütün kanunları bilecek ve anlayacaktır ve aynı zamanda, alemi ve alemi yöneten kanunları incelemekle kendisini yöneten kanunları öğrenecek ve anlayacaktır. Bu bağlantı içerisinde, bazı kanunlar, objektif alemi incelemekle daha kolay anlaşılır ve özümsenirler; diğer kanunları ise, insan, ancak kendi kendini incelemekle anlayabilir. Bundan böyle alemin incelenmesi ve insanının incelenmesi birbirlerine paralel olarak, biri diğerine yardımcı olarak ilerlemelidir.”

    Alemler Sonsuzdur

    “ ‘Alem’ kelimesine ilişkin olmak üzere, birçok alemlerin mevcut bulunduğunu, bizlerin bir alemde değil, fakat birkaç alem içerisinde yaşadığımızı başlangıçtan itibaren anlamamız gerekir. Bu hemen anlaşılmaz çünkü ‘mutat’ dilde ‘alem’ terimi, genellikle tekil olarak kullanılır. Ve eğer ‘alem’ çoğul kullanılırsa, bu sadece aynı fikri vurgulamak ya da birbirlerine paralel olarak var olan çeşitli alemler fikrini ifade etmek için yapılır. Biri diğerinin içinde bulunan alemler fikri, dilimizde mevcut değildir. Bununla beraber, farklı alemlerde yaşadığımız fikri, kesinlikle farklı ilişkiler içerisinde olduğumuz, biri diğerinin içinde bulunan alemleri belirtmektedir.”

    “ Eğer içinde yaşadığımız alem veya alemlerin ne olduğu sorusuna bir cevap bulmak istersek, ‘alem’ olarak adlandırabileceğimiz şeyin bizimle olan en yakın ve en doğrudan ilişkisi bakımından ne olduğunu kendi kendimize öncelikle sormalıyız.”

    “ Bu soruya, ‘alem’ kelimesini genellikle içinde yaşadığımız, bir parçasını oluşturduğumuz insanlar alemi, insanlık için kullandığımız cevabını verebiliriz. Fakat, insanlık yeryüzündeki organik hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturur; bu nedenle, bize en yakın alemin yeryüzündeki organik hayat, bitkiler, hayvanlar ve insanlar alemi olduğunu söylememiz doğru olur.”

    “ Fakat organik hayat da alemin içindedir. O halde, organik hayat için ‘ alem’ nedir?

    “ Bu soruya, organik hayat için; gezegenimizin, arzın ‘alem’ olduğu cevabını verebiliriz.”

    “  Fakat arz da alemin içindedir. O halde arz için alem nedir?”

    “ Arz için ‘alem’, kendisinin de bir parçasını oluşturduğu, Güneş Sistemi’nin gezegenler alemidir.”

    “ Toplu halde, bütün planetler için alem nedir? Güneş, ya da güneşin etki alanı veya gezegenlerin bir parçasını oluşturduğu Güneş Sistemi.”

    “ Güneş için ise alem, yıldızlar alemimiz veya Samanyolu, yani pek çok sayıdaki güneş sistemleri topluluğudur.”

    “ Bundan başka, astronomik bir görüş açısından, ‘bütün alemler’ uzayında, birbirlerinden çok büyük mesafelerle ayrılmış birçok alemin var olduğunu farz etmemiz tamamen mümkündür. Bu alemler, hepsi bir arada, Samanyolu için ‘alem’ oluştururlar.”

    “ Felsefi sonuçlar çıkarmaya gelince de diyebiliriz ki, ‘bütün alemler’, bizce bilinmeyen, anlaşılmayan Bütün veya Bir oluştururlar ( elmanın bir olduğu gibi). İçerisinde mevcut her şeyi kapsarken hiç bir şeye bağımlı olmadığı için ‘Mutlak’ veya ‘Bağımsız’ diye adlandırılabilecek bu bütün veya Bir ya da Tüm, bütün ‘alemler’ için ‘alemdir’. Tüm, bir tek Bütün oluşturduğunda nesnelerin ne durumda bulunduklarını düşünmek mantıken mümkündür. Böyle bir Bütün, pek tabii, Mutlak olacaktır ki, bu bağımsız anlamına gelir. Zira bu, yani Tüm, sonsuz ve bölünmezdir.”

     “ Mutlak, yani şeylerin, Tüm, bir Bütün oluşturduğundaki hali, bölünme ve farklılaşma ile tarafımızdan müşahede edilen olayların çeşitliliğinin ondan ortaya çıktığı, şeylerin, başlangıçtaki ilk halidir.”

    “ İnsan, bu alemlerin hepsine fakat farklı şekillerde yaşar.” ( 148)

    “ Bu, onun ilk önce, kendisinin de bir parçası olduğu, kendine en yakın alem tarafından etkilendiği anlamına gelir. Daha uzaktaki alemler de insanı, diğer ara alemler vasıtasıyla olduğu gibi doğrudan doğruya da etkiler; fakat bunların etkisi, uzaklıkları ile veya bunlarla insan arasındaki farkın artması ile orantılı olarak azalır. İleride görüleceği gibi, Mutlak’ın direkt etkisi insana ulaşmaz. Fakat bir sonraki alemin ve yıldız aleminin etkisi, bilim tarafından, pek tabii, bilinmemekle beraber, insan yaşamında gayet açık şekilde görülmektedir.”

    “ Eğer kelimenin tam anlamıyla ‘insanı’, yani kendi tabiatındaki güçleri gelişmiş bir insanı ele alırsak, ancak bu takdirde insan ile alem arasında tam bir paralellik hasıl olur. ( 149) Gelişmemiş bir insan, tekamülünü tamamlamamış bir insan, evrenin tam bir tasviri veya planı olarak ele alınamaz; o natamam bir alemdir.”

    “ Önceden söylendiği gibi, insanın kendi kendini incelemesi, evrenin temel kanunlarının incelenmesi ile yan yana yürümelidir. Kanunlar, her yerde ve bütün safhalarda aynıdır. Fakat farklı alemlerde, yani farklı koşullarda tezahür eden aynı kanunlar, farklı olayları meydana getirirler. Kanunların, tezahür ettikleri safhaları ile olan bağıntısının incelenmesi bizi, izafiyetin incelenmesine götürür.”

    “ İzafiyet fikri, bu öğretide çok büyük bir yer tutar; ileride buna döneceğiz. Fakat öncelikle, kozmik düzende işgal ettiği yere göre, her şeyin, her tezahürün izafiliğini anlamamız gerekir.”

    “ Biz, arz üzerinde bulunmaktayız ve tamamen arz üzerinde işleyen kanunlara bağımlıyız. Arz, kozmik görüş noktasından çok kötü bir yerdir; Kuzey Sibirya’nın en ücra kısmı gibi her yerden uzak ve soğuktur; hayat da çok zordur. Başka bir yerde kendiliğinden gelen veya kolaylıkla elde edilen her şey, burada ancak yorucu çalışma ile kazanılır; gerek yaşamda, gerekse bu çalışmada her şey için savaşım gereklidir. Hayatta bazen insana bir miras kalır ve sonra o insan hiç bir iş yapmadan yaşayabilir. Ama bu çalışmada böyle bir şey vaki olmaz. Herkes aynıdır, herkes eşit derecede meteliksiz durumdadır.”

    “ Arz’ın zekası ile Güneş’in zekası arasında nasıl bir ilişki vardır?” diye sordum.

    “ Güneş’in zekası ilahidir.” dedi G. “ Fakat Arz da aynı hale gelebilir ama tabii bu garanti altında değildir; arz hiç bir şey kazanmadan ölebilir de…”

    “ Bu neye bağlıdır?” dedim.

    G.’nin cevabı çok belirsizdi: “ Belli bir şeyin yapılması için belirli bir devre vardır. Belirli süre içinde yapılması gereken yapılmamışsa Arz, kazanabileceği şeyi kazanamadan yok olur.”

    “ Bu devre biliniyor mu?” diye sordum.

    “ Bilinmektedir. Fakat insanların bunu bilmesi onlara herhangi bir avantaj sağlamaz. Daha da kötü olur. Bazıları inanır, bazısı inanmaz, hatta bir kısmı ispat ister. Sonra da birbirlerinin kafalarını kırmaya başlarlar. İnsanlarla ilgili her şey böyle sonuçlanır.”

    Moskova’da, aynı zaman içinde, sanat hakkında birkaç ilginç konuşmamız olmuştu. Bu konuşmalar, G.’ye ilk rastladığım akşam okunan hikaye ile ilgiliydi.

    “ Doğru bilgide, insanın incelenmesi ile alemin incelenmesi birbirlerine paralel çizgiler halinde ilerlemeli ve alemin incelenmesi insanın incelenmesine paralel olarak yürümelidir. Kanunlar, her yerde, alemde olduğu gibi insanda da aynıdır. Herhangi bir kanunun prensiplerini kavradıktan sonra, onun tezahürlerini hem alemde hem de insanda, aynı zamanda aramalıyız. Kaldı ki, bazı kanunlar alemde, diğerleri ise insanda daha kolaylıkla müşahede edilmelidir. Bundan böyle, bazı hallerde alem ile işe başlayıp sonra insana geçmek daha iyidir.”

    “ Alemin ve insanın böyle paralel biçimde incelenmeleri, öğrenciye, her şeyin temeldeki birliğini gösterecek ve onun farklı düzenlerin fenomenlerinde anolojiler bulunmasına yardım edecektir.”

    “ Gerek alemde, gerekse insandaki bütün süreçleri yöneten temel kanunların sayısı çok azdır. Az sayıdaki basit kuvvetlerin farklı sayısal bileşimleri, olayların görünen çeşitliliğini yaratmaktadırlar.”

    “ Evrenin mekanikliğini anlamak için, karmaşık fenomenleri, bu basit kuvvetlerle çözümlemek gerekmektedir.”


( 148) Biz evrende yalnız değiliz; bunun materyalist kanıtları mevcuttur. Kainatta başka canlılar da vardır. Bütün bu yıldızlar, sistemler sadece insan için değildir. Kainat çeşitli canlılarla doludur.

( 149) Burada tehlikeli bir nokta vardır. “ Ben artık iç bağımlılıktan, iç esaretten kurtuldum.” zannıyla hareket etmek çok yanlıştır. Çünkü bundan önce insanın anlayışını geliştirmesi, otomatlıktan çıkması gerekir. Acaba o kimse bilginin sahibi midir? Bir idrake ulaşmış mıdır? Buna kani midir ki, böyle bir fikir beyan etmektedir?

    Kişinin anlayış seviyesini yükseltebilmesi için önce denenmiş, hala bir fayda verebilen otomatik hareketlere bağlanması yararlı olabilir. Ama bu işi sonuna kadar götürürsen, hep kaale almak, nazarı itibare almak meselesi ortaya çıkar ki, buna da iç esaret, iç bağımlılık denir. Kişinin bu arada kendi başına kulaç atmasını öğrenmesi gerekir.




0 comments:

Yorum Gönder